BU YAZI İLK OLARAK EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.
Piyasanın tarihsel evrimi otoriteye yarı görünmez, sinsi, acımasız ve bir o kadar da kuvvetli bir silah kazandırdı. Kapitalizm öncesi insanoğlunun zorbalığı şeffaftı. Egemenliği elinde bulunduran her devlet/topluluk/aşiret gücünü dışarıda kanlı fetihler, içerideyse asilere karşı acımasız cezalarla gösteriyordu. Kapitalizm ve nihayetinde modern devletlerin ortaya çıkışından sonra ise sistemin kılıcı büyürken gözden kayboldu, keskinleşirken zihinlerden silindi. Ve nihayetinde zorbalık kanıksandı. Herkesin sözde eşit olduğu burjuva demokrasilerinde, egemen güçler artık şiddet kullanmadan insan öldürebilir hale geldi. Ve hafızası silinen, dili peltekleştirilen insanlığın hak arama yolları kapatıldı. Sosyal adalet piyasanın insafına bırakıldı.
Cristiano Ronaldo 94 milyon avroymuş. Kaka, 70 milyon, Eto’o 50 milyon. Real Madrid ve Manchester City’nin toplam transfer bütçesi 600 milyon avroymuş. Orlando Magic’in yeni salonu 500 milyon dolara mal olmuş. Devlet destekli Aslantepe Stad projesinin yerine bilmem kaç hastane, okul yapılabilirmiş. Wimbledon Tenis Turnuvası’nın oynandığı kortlara yapılan açılır kapanır tavanların maliyeti 80 milyon poundmuş.
Öyle buyuruyor pek muhterem piyasa.
Piyasanın olduğu yerde bir malın gerçek değerini bilebilmek imkânsız, hatta böyle bir gerçek değer kavramı yok denebilir. Para-mal-kâr biçiminde işleyen sistemin içerisinde Marx’ın da dediği gibi tüm değerler spekülatiftir. Gerçek değerden sapmalar kaçınılmazdır ve bunu arz-talep dengesi belirler. Tüm bu denklemin asıl yaratıcısı olan “emek” ise yok sayılır, küçümsenir ve adaletsizliği doğuran faktörlerden biri de budur.
“Yüce” arz-talep dengesi, kimlerin talebi ve ihtiyaçlarının karşılanması adına fiyat dikte ediyor bilinmez ama muhatabının Giorgio Agambe’nin deyimiyle Homo Sacer yani Kutsal İnsan olmadığı kesin.
Doğal kaynakların, ihtiyaç maddelerinin, yaşama hakkının, hukukun bu kadar adaletsiz dağıtıldığı bir dünyada piyasanın ve onun aygıtı “devletin” şımarıklığıdır harcanan bu paralar. Açıkça adını koymak gerekirse spor, gereksiz giderleri, abartılan önemi, “işlevsiz işlevliliği” ve sınıflılaştırılmasıyla sosyal adaletsizliğin kalelerinden biri haline getirilmiştir.
ABD’li muhalif spor yazarı Dave Zirin geçtiğimiz hafta “Canın mı stadyumun mu” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Sözde halkın hizmetkârı olan devletin halk sayesinde biriktirdiği sermayeyi iş adamlarına, “spor kompleksi inşası” adı altında peşkeş çekmesini eleştiriyor ve son dönemlerde altyapı eksikliği nedeniyle tahribatı artan doğal ve beşeri yollu felaketlerin etkisinin bu kaynaklar doğru yerlere aktarılsa -yani lüks stadyum yapımına değil de altyapı geliştirmelerine harcanmış olsa- ne kadar azaltılabileceğini sorguluyordu.
Bir sonraki felakette aynı soruları bizler de sormaya başlayacağız merak etmeyin. Fakat piyasanın, çoğunluğun hayatını ve haklarını açgözlü bir azınlığın şımarıklıkları uğruna ipotek altına alıp yok sayması nasıl bu kadar doğal karşılanabiliyor? İşte bunun cevabı da yazımın başındaki cümlede yani kapitalizmin zorbalığı görünmezleştirirken, doğallaştırdığı gerçeğinde gizli. Spor dünyasında dönen rakamların azameti altında ezilmeden, bu paraların spora değil piyasaya ve iş adamlarına daha çok kâr yaratmak için aktarıldığının bilincinde olalım. Ve sporun sosyal adaletsizliğin kalelerinden biri haline getirilmesine “Hayır” diyelim.
Showing posts with label cristiano ronaldo. Show all posts
Showing posts with label cristiano ronaldo. Show all posts
Wednesday, July 1, 2009
Thursday, June 12, 2008
Euro 2008 Gunlugu-5
Czech Republic: Cech, Grygera, Ujfalusi, Rozehnal, Jankulovski, Galasek (Koller 73), Sionko, Matejovsky (Vlcek 68), Polak, Plasil (Jarolim 85), Baros.
Portugal: Ricardo, Bosingwa, Pepe, Carvalho, Ferreira, Petit, Joao Moutinho (Fernando Meira 74), Ronaldo, Deco, Simao (Quaresma 80), Nuno Gomes (Hugo Almeida 79).
Goller: Deco 8, Sionko 17, Ronaldo 63, Quaresma 90.
Fatih Terim ve medyamizin onemli bir kesimi tarafindan mahalle takimi olarak etiketlenen Cek Cumhuriyeti'nin Portekiz'le nasil basa bas, catir catir futbol oynanabilecegini ogrettigi bir mac izledik. Olaylar biraz Cekler'in lehine gelisse cok daha farkli bir skor olabilirdi ama ilk mactan once de belirttigim gibi oyunun hucum yonundeki kalite eksikligi bitirici noktalarda Cek'lerin eksik kalmasina sebep oldu. Mactaki farki ise Portekiz'in Cek'lerin problem yasadigi bu alanda kalitesini konusturmasi yaratti.
Isvicre: Benaglio, Lichtsteiner, Muller, Senderos, Magnin, Behrami, Inler, Gelson (Cabanas 76), Barnetta (Vonlanthen 66), Yakin (Gygax 85), Derdiyok
Turkiye: Volkan, Hamit Altintop, Emre, Servet, Balta, Karadeniz (Semih 46), Aurelio, Tumer (Mehmet Topal 46), Arda Turan, Nihat (Kazim-Richards 85), Tuncay Sanli.
Goller: Hakan Yakin 32, Semih 57, Arda 90.
Futbolun egolar bir kenara birakildiginda ne kadar basit bir spor oldugunu hep beraber izledik dun aksam. Fatih Terim bundan buyuk ihtimalle ders cikarmayacaktir ama bir onceki yazimda benim ve neredeyse tum ulke medyasinin yaptigi elestirilerin dogrulugu ikinci yaridaki futbolla ortaya cikti. Maca cikarttigi 11, tam bir felaketti. Koca orta sahanin yukunun Aurelio'ya yikilmasi, Hamit'in israrla yine sagbekte oynatilmasi, Tumer'in sahaya surulmesi gibi komik hatalara bir de mucizevi bir yagmur eklenince sahadaki tum sartlar aleyhimize dondu ve her zamanki gibi akilli top oynamayi beceremedigimiz icin 1-0 geriye dustuk. Ikinci yarida nihayet eli kol baglanan Terim, gunlerdir soyledigimiz seyleri yapmak zorunda kaldi ve Semih'i santrfor olarak oyuna aldi. Mehmet Topal'i da ikinci on libero olarak Tumer'in yerine soktu ve deyim yerindeyse macin tum kaderi degisti. Asil yerine gecen ve destekleyici forvet olarak oynayan Nihat, daha serbest oynamaya basladi ve muthis ortasina tek kafacimiz Semih'in vurusuyla beraberligi yakaladik. Oyunun devaminda yine zaman zaman fahis hatalar yaptik ama bu defans 4'lusunden umabilecegimizin en iyisi bu acikcasi. Kullandigimiz bir duran toptan sonra neredeyse gol yiyecek olmamiz yuregimizi agzimiza getirdi. Macin sonunda ise karsilasma boyunca sergiledigi muthis oyunla "bu kadroya once benim adim yazilir, sonra da kalan 10 kisinin" diyen Arda'nin harika goluyle turnuvadaki umutlarimizi yeserten bir galibiyete ulastik.
Bu macin bir de diger boyutu vardi. Her iki ulke medyasinin yarattigi cirkef milliyetcilik ortaminda palazlanan igrenc goruntuler, yorumlar, mansetler. Mac boyu Lig TV ekibinin sinir bozan milliyetciligine katlanmak zorunda kaldik. Kusursuz bir mac yoneten Lubos Michel'i, Isvicre'yi kollamak icin sahaya gonderilen bir kuklaya ceviren Ridvan Dilmen-Melih Gumusbicak ikilisi mi istersiniz, Iste Turk'un gucu tarzi komik sozlerle canli yayina giris yapan Sansal Buyuka mi... Insani milli mac zevkinden sogutan bu tavirlar maalesef her uluslararasi karsilasma suresince yasaniyor ve ne yazik ki bu sadece Turkiye'de de olmuyor. Bize ise cok sevdigimiz futbolun, dusmanliklar yaratan-besleyen milliyetcilik canavarina nasil alet oldugunu uzuntuyle seyretmek kaliyor.
Not: Ridvan Dilmen, Turkiye'nin en abartilan futbol yorumcusudur. Dunya yine berbat bir performans sergiledi. Isvicre milli takimi hakkinda yaptigi yorumlar, Avrupa futbolu konusundaki cehaletini ortaya dokerken bir oyuncusu bile uc buyuklerde oynayamaz dedigi takimin Gokhan Inler isimli Turk asilli futbolcusunun Inter, Juventus gibi takimlarin transfer listesinde oldugundan habersizdi elbette. Art arda bu kadar cuvallamasina ragmen yaptigi sacma yorumlar bu kadar goz ardi edilen ve bir dahi gibi gosterilmek istenen 80'lerin bu cok sevdigimiz futbolcusunun yaptigi ise biraz daha konsantre olmasini umuyorum.
Portugal: Ricardo, Bosingwa, Pepe, Carvalho, Ferreira, Petit, Joao Moutinho (Fernando Meira 74), Ronaldo, Deco, Simao (Quaresma 80), Nuno Gomes (Hugo Almeida 79).
Goller: Deco 8, Sionko 17, Ronaldo 63, Quaresma 90.
Fatih Terim ve medyamizin onemli bir kesimi tarafindan mahalle takimi olarak etiketlenen Cek Cumhuriyeti'nin Portekiz'le nasil basa bas, catir catir futbol oynanabilecegini ogrettigi bir mac izledik. Olaylar biraz Cekler'in lehine gelisse cok daha farkli bir skor olabilirdi ama ilk mactan once de belirttigim gibi oyunun hucum yonundeki kalite eksikligi bitirici noktalarda Cek'lerin eksik kalmasina sebep oldu. Mactaki farki ise Portekiz'in Cek'lerin problem yasadigi bu alanda kalitesini konusturmasi yaratti.
Isvicre: Benaglio, Lichtsteiner, Muller, Senderos, Magnin, Behrami, Inler, Gelson (Cabanas 76), Barnetta (Vonlanthen 66), Yakin (Gygax 85), Derdiyok
Turkiye: Volkan, Hamit Altintop, Emre, Servet, Balta, Karadeniz (Semih 46), Aurelio, Tumer (Mehmet Topal 46), Arda Turan, Nihat (Kazim-Richards 85), Tuncay Sanli.
Goller: Hakan Yakin 32, Semih 57, Arda 90.
Futbolun egolar bir kenara birakildiginda ne kadar basit bir spor oldugunu hep beraber izledik dun aksam. Fatih Terim bundan buyuk ihtimalle ders cikarmayacaktir ama bir onceki yazimda benim ve neredeyse tum ulke medyasinin yaptigi elestirilerin dogrulugu ikinci yaridaki futbolla ortaya cikti. Maca cikarttigi 11, tam bir felaketti. Koca orta sahanin yukunun Aurelio'ya yikilmasi, Hamit'in israrla yine sagbekte oynatilmasi, Tumer'in sahaya surulmesi gibi komik hatalara bir de mucizevi bir yagmur eklenince sahadaki tum sartlar aleyhimize dondu ve her zamanki gibi akilli top oynamayi beceremedigimiz icin 1-0 geriye dustuk. Ikinci yarida nihayet eli kol baglanan Terim, gunlerdir soyledigimiz seyleri yapmak zorunda kaldi ve Semih'i santrfor olarak oyuna aldi. Mehmet Topal'i da ikinci on libero olarak Tumer'in yerine soktu ve deyim yerindeyse macin tum kaderi degisti. Asil yerine gecen ve destekleyici forvet olarak oynayan Nihat, daha serbest oynamaya basladi ve muthis ortasina tek kafacimiz Semih'in vurusuyla beraberligi yakaladik. Oyunun devaminda yine zaman zaman fahis hatalar yaptik ama bu defans 4'lusunden umabilecegimizin en iyisi bu acikcasi. Kullandigimiz bir duran toptan sonra neredeyse gol yiyecek olmamiz yuregimizi agzimiza getirdi. Macin sonunda ise karsilasma boyunca sergiledigi muthis oyunla "bu kadroya once benim adim yazilir, sonra da kalan 10 kisinin" diyen Arda'nin harika goluyle turnuvadaki umutlarimizi yeserten bir galibiyete ulastik.
Bu macin bir de diger boyutu vardi. Her iki ulke medyasinin yarattigi cirkef milliyetcilik ortaminda palazlanan igrenc goruntuler, yorumlar, mansetler. Mac boyu Lig TV ekibinin sinir bozan milliyetciligine katlanmak zorunda kaldik. Kusursuz bir mac yoneten Lubos Michel'i, Isvicre'yi kollamak icin sahaya gonderilen bir kuklaya ceviren Ridvan Dilmen-Melih Gumusbicak ikilisi mi istersiniz, Iste Turk'un gucu tarzi komik sozlerle canli yayina giris yapan Sansal Buyuka mi... Insani milli mac zevkinden sogutan bu tavirlar maalesef her uluslararasi karsilasma suresince yasaniyor ve ne yazik ki bu sadece Turkiye'de de olmuyor. Bize ise cok sevdigimiz futbolun, dusmanliklar yaratan-besleyen milliyetcilik canavarina nasil alet oldugunu uzuntuyle seyretmek kaliyor.
Not: Ridvan Dilmen, Turkiye'nin en abartilan futbol yorumcusudur. Dunya yine berbat bir performans sergiledi. Isvicre milli takimi hakkinda yaptigi yorumlar, Avrupa futbolu konusundaki cehaletini ortaya dokerken bir oyuncusu bile uc buyuklerde oynayamaz dedigi takimin Gokhan Inler isimli Turk asilli futbolcusunun Inter, Juventus gibi takimlarin transfer listesinde oldugundan habersizdi elbette. Art arda bu kadar cuvallamasina ragmen yaptigi sacma yorumlar bu kadar goz ardi edilen ve bir dahi gibi gosterilmek istenen 80'lerin bu cok sevdigimiz futbolcusunun yaptigi ise biraz daha konsantre olmasini umuyorum.
Saturday, June 7, 2008
Euro 2008 Günlüğü-1
İsviçre - Çek Cumhuriyeti 0-1
İsviçre: Benaglio, Lichtsteiner (Vonlanthen 75), Muller, Senderos, Magnin, Behrami (Eren Derdiyok 83), Inler, Gelson, Barnetta, Frei (Hakan Yakin 46), Streller.
Çek Cum. : Cech, Jankulovski, Rozehnal, Ujfalusi, Grygera, Plasil, Polak, Galasek, Jarolim (Kovac 87), Sionko (Vlcek 83), Koller (Sverkos 56).
Goal: 70 Sverkos
Turnuvanın açılış maçı beklendiği gibi sıkıcı geçti. İki takım da 4-3-3 opsiyonlu 4-5-1'lerle sahaya çıktı ve evsahibi İsviçre hücumda biraz daha fazla çeşitlilik yaratan taraf olmayı başarsa da dünyanın en iyi kalecisini ve sağlam Çek defansını geçemedi. Aylardır sakatlıklarla uğraşan İsviçre'de, takımın en önemli golcüsü Frei'in devrenin sonunda sakatlanması ve sahayı gözyaşlarıyla terk etmesi ilk yarının en akılda kalan anıydı. İkinci yarıda Jan Koller'in rakip tandemi yeterince yorduğuna kanaat getiren Karel Brückner onun yerine Sverkos'u oyuna aldı. Ağır İsviçre savunmasına karşı bu kuşkusuz daha iyi bir tercihti ve 70.dakikada savunmanın bir anlık uyuklamasını iyi değerlendiren Bundesliga tecrübeli Sverkos, gruptan çıkma yolunda çok kritik bir öneme sahip olan golü İsviçre ağlarına yolladı.
Takımları analiz edecek olursak öncelikle şunu söylemek lazım her iki takımda hem genel oyuncu kalitesi hem de oyun yapısı olarak bizden üstün. Çekler, turnuvanın en iyi kalecisine sahip. Cech'in önündeki Jankulovksi-Rozehnal-Ujfalusi ve Grygera'lı savunma çok sağlam ve orta sahada Galasek-Polak-Jarolim üçlüsü oyunun her iki alanında da maç boyu yüksek tempoyla mücadele ediyorlar. Çek'lerin zayıf kaldığı nokta alışılmadık üzere hücumcuları. Poborsky, Smicer, Nedved, Koller(eski hali) gibi oyuncuların yerleri doldurulamadığı gibi Rosicky'nin de sakatlığı sebebiyle kadroda yer almaması 90 ve 2000'lerde baş döndüren futbollarıyla hayran bırakan Çek ofansif sisteminden bizi mahkum bırakıyor. İsviçre ise çok koşan, enerjik ve hareketli bir takım ancak onlar da özellikle bitirici noktalarda çok eksikler. Frei'in sakatlığı da bu durumu onlar adına daha da kötü hale getirdi. Liverpool'a transfer olan Degen'in yokluğunda Lichtsteiner elinden geleni yaptı. Sağ açık Behrami ve orta sahadaki Gökhan İnler ise takımın en üretken oyuncularıydı. Senderos ve Müller'den oluşan İsviçre tandemi ise ağırlığı sebebiyle S.O.S veriyor. İkinci yarıda Frei'in yerine oyuna giren Hakan Yakın, 15 dakikalık kondüsyonuyla "Ben bu turnuvada ne arıyorum" dedi adeta.
Portekiz - Türkiye 2-0
Goller: 61 Pepe 90 Raul Meireles
Portekiz: Ricardo, Bosingwa, Pepe, Carvalho, Ferreira, Petit, Joao Moutinho, Ronaldo, Deco (Fernando Meira 90), Simao (Raul Meireles 82), Nuno Gomes (Nani 68).
Türkiye: Volkan, Hamit (Semih 76), Servet, Gökhan ( Emre Asik 55), Hakan Balta, Kazim-Richards, Emre, Aurelio, Mevlüt (Sabri 46), Tuncay, Nihat.
Çok açık konuşacağım; kötü bir takımız. Turnuvanın en kötü savunmasına sahibiz. Oyun kurucu olarak oynayan oyuncumuz şişko, teknik direktörümüz ise hayal aleminde yaşıyor. Fatih Terim, çağın sistemi 4-3-3'ü takımıza oturtmaya çalışıyor ama ne bu sistemi oynayacak beklere sahibiz ne de hücum oyuncularına. Santrafor olarak oynattığı Nihat Kahveci kariyeri boyunca hep tamamlayıcı forvet olarak yani ikinci santrafor olarak başarılı olmuş bir adam. Sezon boyu sakatlanana kadar Bayern Münih'in orta sahasını çekip çeviren Hamit Altıntop yine verimsizlik rekorları kırdığı sağ beke çekilmiş vaziyette ve bu sadece kendi performansını değil sahaya tüm dizilişimizi kötü etkiliyor. Oyuncu değişikliklerimizden birini sırf bu yüzden harcadık.(45'te Mevlüt'ün yerine Sabri'nin oyuna girmesi) 2.oyuncu değişikliğimiz de müzmin sakat Gökhan Zan'ın yerine üst düzey bir turnuvada oynaması cinayet olan Emre Aşık'ın oyuna girmesine sebebiyet verdi ki bu zaten dengesiz olan savunmayı iyice evlere şenlik hale getirdi. Öyle bir oyun kurucumuz var ki sezon boyu kulüp takımında oynadığı maç sayısı milli takımdan oynadığı maç sayısından az. Üstelik adam göbekli! Koşamıyor ve orta sahanın ortasında oynuyor. Oyun kurucu diye güvendiğimiz bu adam maç boyu 4 ya da 5 kez kadraja girdi. Sonuç: Karşılaşma boyunca 3 pas yapamayan, bilinçli bir tek hücum gerçekleştiremeyen Türk milli takımı. Koca sahada futbol adına müspet işler yapabilen bir Colin Kazım bir de Marco Aurelio vardı. İsviçre'ye karşı şansımız yaver gider de bir galibiyet çalabilirsek ne ala. Yoksa şu kolay gruptan dahi 0 çekerek ayrılma şansımız var. Fatih Terim eğer 4-3-3 oynamak istiyorsa kadroya aldığı tek santrafor olan Semih'e güvenmeli ve arkasına Nihat-Arda ikilisini monte etmeli. Tuncay Şanlı son sakatlığından sonra bugün felaket bir performans ortaya koydu. Neyse daha fazla yermek istemiyorum takımı. Son olarak eklemek istediğim şey de şu: Sahada oynadığımız futboldan daha çirkin olan tek bir şey vardı o da Fatih Terim'in kılık kıyafeti. Künyesine kurban olduğum!
Cristiano Ronaldo sebebiyle müthiş bir ilgi yoğunluğu yaşayan Portekiz ise her zaman olduğu gibi üst düzey santrafor eksikliği çekiyor. Hızlı ve gerçek bir ofansif sisteme sahip takımlara karşı ağır tandemleri de onların başına iş açabilir. Gruptan rahatlıkla çıkacaklardır ama sonrası için pek de şans vermiyorum kırmızı-yeşillilere.
İsviçre: Benaglio, Lichtsteiner (Vonlanthen 75), Muller, Senderos, Magnin, Behrami (Eren Derdiyok 83), Inler, Gelson, Barnetta, Frei (Hakan Yakin 46), Streller.
Çek Cum. : Cech, Jankulovski, Rozehnal, Ujfalusi, Grygera, Plasil, Polak, Galasek, Jarolim (Kovac 87), Sionko (Vlcek 83), Koller (Sverkos 56).
Goal: 70 Sverkos
Turnuvanın açılış maçı beklendiği gibi sıkıcı geçti. İki takım da 4-3-3 opsiyonlu 4-5-1'lerle sahaya çıktı ve evsahibi İsviçre hücumda biraz daha fazla çeşitlilik yaratan taraf olmayı başarsa da dünyanın en iyi kalecisini ve sağlam Çek defansını geçemedi. Aylardır sakatlıklarla uğraşan İsviçre'de, takımın en önemli golcüsü Frei'in devrenin sonunda sakatlanması ve sahayı gözyaşlarıyla terk etmesi ilk yarının en akılda kalan anıydı. İkinci yarıda Jan Koller'in rakip tandemi yeterince yorduğuna kanaat getiren Karel Brückner onun yerine Sverkos'u oyuna aldı. Ağır İsviçre savunmasına karşı bu kuşkusuz daha iyi bir tercihti ve 70.dakikada savunmanın bir anlık uyuklamasını iyi değerlendiren Bundesliga tecrübeli Sverkos, gruptan çıkma yolunda çok kritik bir öneme sahip olan golü İsviçre ağlarına yolladı.
Takımları analiz edecek olursak öncelikle şunu söylemek lazım her iki takımda hem genel oyuncu kalitesi hem de oyun yapısı olarak bizden üstün. Çekler, turnuvanın en iyi kalecisine sahip. Cech'in önündeki Jankulovksi-Rozehnal-Ujfalusi ve Grygera'lı savunma çok sağlam ve orta sahada Galasek-Polak-Jarolim üçlüsü oyunun her iki alanında da maç boyu yüksek tempoyla mücadele ediyorlar. Çek'lerin zayıf kaldığı nokta alışılmadık üzere hücumcuları. Poborsky, Smicer, Nedved, Koller(eski hali) gibi oyuncuların yerleri doldurulamadığı gibi Rosicky'nin de sakatlığı sebebiyle kadroda yer almaması 90 ve 2000'lerde baş döndüren futbollarıyla hayran bırakan Çek ofansif sisteminden bizi mahkum bırakıyor. İsviçre ise çok koşan, enerjik ve hareketli bir takım ancak onlar da özellikle bitirici noktalarda çok eksikler. Frei'in sakatlığı da bu durumu onlar adına daha da kötü hale getirdi. Liverpool'a transfer olan Degen'in yokluğunda Lichtsteiner elinden geleni yaptı. Sağ açık Behrami ve orta sahadaki Gökhan İnler ise takımın en üretken oyuncularıydı. Senderos ve Müller'den oluşan İsviçre tandemi ise ağırlığı sebebiyle S.O.S veriyor. İkinci yarıda Frei'in yerine oyuna giren Hakan Yakın, 15 dakikalık kondüsyonuyla "Ben bu turnuvada ne arıyorum" dedi adeta.
Portekiz - Türkiye 2-0
Goller: 61 Pepe 90 Raul Meireles
Portekiz: Ricardo, Bosingwa, Pepe, Carvalho, Ferreira, Petit, Joao Moutinho, Ronaldo, Deco (Fernando Meira 90), Simao (Raul Meireles 82), Nuno Gomes (Nani 68).
Türkiye: Volkan, Hamit (Semih 76), Servet, Gökhan ( Emre Asik 55), Hakan Balta, Kazim-Richards, Emre, Aurelio, Mevlüt (Sabri 46), Tuncay, Nihat.
Çok açık konuşacağım; kötü bir takımız. Turnuvanın en kötü savunmasına sahibiz. Oyun kurucu olarak oynayan oyuncumuz şişko, teknik direktörümüz ise hayal aleminde yaşıyor. Fatih Terim, çağın sistemi 4-3-3'ü takımıza oturtmaya çalışıyor ama ne bu sistemi oynayacak beklere sahibiz ne de hücum oyuncularına. Santrafor olarak oynattığı Nihat Kahveci kariyeri boyunca hep tamamlayıcı forvet olarak yani ikinci santrafor olarak başarılı olmuş bir adam. Sezon boyu sakatlanana kadar Bayern Münih'in orta sahasını çekip çeviren Hamit Altıntop yine verimsizlik rekorları kırdığı sağ beke çekilmiş vaziyette ve bu sadece kendi performansını değil sahaya tüm dizilişimizi kötü etkiliyor. Oyuncu değişikliklerimizden birini sırf bu yüzden harcadık.(45'te Mevlüt'ün yerine Sabri'nin oyuna girmesi) 2.oyuncu değişikliğimiz de müzmin sakat Gökhan Zan'ın yerine üst düzey bir turnuvada oynaması cinayet olan Emre Aşık'ın oyuna girmesine sebebiyet verdi ki bu zaten dengesiz olan savunmayı iyice evlere şenlik hale getirdi. Öyle bir oyun kurucumuz var ki sezon boyu kulüp takımında oynadığı maç sayısı milli takımdan oynadığı maç sayısından az. Üstelik adam göbekli! Koşamıyor ve orta sahanın ortasında oynuyor. Oyun kurucu diye güvendiğimiz bu adam maç boyu 4 ya da 5 kez kadraja girdi. Sonuç: Karşılaşma boyunca 3 pas yapamayan, bilinçli bir tek hücum gerçekleştiremeyen Türk milli takımı. Koca sahada futbol adına müspet işler yapabilen bir Colin Kazım bir de Marco Aurelio vardı. İsviçre'ye karşı şansımız yaver gider de bir galibiyet çalabilirsek ne ala. Yoksa şu kolay gruptan dahi 0 çekerek ayrılma şansımız var. Fatih Terim eğer 4-3-3 oynamak istiyorsa kadroya aldığı tek santrafor olan Semih'e güvenmeli ve arkasına Nihat-Arda ikilisini monte etmeli. Tuncay Şanlı son sakatlığından sonra bugün felaket bir performans ortaya koydu. Neyse daha fazla yermek istemiyorum takımı. Son olarak eklemek istediğim şey de şu: Sahada oynadığımız futboldan daha çirkin olan tek bir şey vardı o da Fatih Terim'in kılık kıyafeti. Künyesine kurban olduğum!
Cristiano Ronaldo sebebiyle müthiş bir ilgi yoğunluğu yaşayan Portekiz ise her zaman olduğu gibi üst düzey santrafor eksikliği çekiyor. Hızlı ve gerçek bir ofansif sisteme sahip takımlara karşı ağır tandemleri de onların başına iş açabilir. Gruptan rahatlıkla çıkacaklardır ama sonrası için pek de şans vermiyorum kırmızı-yeşillilere.
Etiketler:
cristiano ronaldo,
emre belozoglu,
euro 2008,
fatih terim
Subscribe to:
Posts (Atom)