Bence ülke futbolunun en büyük sorunlarından biri kıvrak zekasıyla kötü gazetecilerin zekadan yoksun sorularını cezalandıran hazırcevap teknik direktör eksikliğidir.
Az önce sona eren milli takım hükümranlığı sonrası basın toplantısına katılan Terim'e sorulan soru: Egonuz olduğunu kabul ediyor musunuz? Ediyorsanız vicdani muhasebesini yaptınız mı? Freud mezarında ters döndü haberin yok sevgili yeteneksiz muhabir. Ayrıca egonun vicdani muhasebesi ne demektir?
Dua etsin, Terim kendini fazlasıyla ciddiye alan "yüksek egolu" ve sıkıcı bir primadonna. Ah bir Gordon Strachan'ımız olsaydı. Görürdüm ben medyayı, böyle ahmakça sorularla vakit öldürebiliyorlar mı!
Can Kozanoğlu'nun dediği gibi "Türkiye aykırı insanların ülkesi değildir." Sıkıcı milletiz ne yapacaksın!
Showing posts with label fatih terim. Show all posts
Showing posts with label fatih terim. Show all posts
Wednesday, October 14, 2009
Ülke futbolunun sorunu
Wednesday, September 9, 2009
Menotti-Blazevic vs Bilardo-Terim


23.5 yıllık yaşamıma dair doğru dürüst anımsadığım ilk anılar futbola aittir. Yani uzun süreli ve sadık bir futbol izleyicisiyim. Ve tüm tecrübelerime dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki bu akşamki Bosna Hersek-Türkiye maçı hayatımda izlediğim en garip, en kaotik, en sistem dışı karşılaşmaydı. Özellikle Türkiye açısından...
Bir ara tribünde olup Terim'in takımının sahaya nasıl dizildiğini gözlemlemek istedim çünkü öylesine dağınık bir görüntü vardı ki kimin ne oynadığı anlaşılamıyordu. Arkadiev'in Dinamo Moskova'sı gibi rakibi sıkıntıya sokan ve olumlu işler üreten organize bir düzensizlik silsilesinden söz etmiyorum. Tamamen sistemsizlik, başıboşluk ve konsantrasyonsuzluktan kaynaklanan bir futbol keşmekeşi icra etti bugün Türkiye tarafı. Oysa ki bunun olmaması için tüm şartlar mevcuttu. Maçın başında gol bulunmuş, rakip istenilen kıvama getirilmişti. Ne zaman ki Terim kenarda hakem dahil herkesi irrite eden stresli tavırlarını sergilemeye başladı, takım da o andan itibaren düşmeler gözlendi. Yenilen golden sonra artık bir Fatih Terim klasiği olarak hakemin üzerine çullanması ve tribüne yollanması da bu duruma tuz biber ekti.
Kenarda Terim bu anlaşılması güç haleti ruhiyeyi yansıtırken kameralara Blazevic'in dudaklara tebessüm konduran kareleri yansıyordu. Boşnak asıllı Hırvat teknik adam, senelerdir bir türlü vazgeçemediği sigarasını kulübede tüttüredursun benim aklıma da direk Arjantinli meslektaşı Cesar Luis Menotti geldi. Eee, rakibi de Fatih Terim olunca bir Menotti/Bilardo benzetmesi yapmak kaçınılmazdı tabii.
Arjantin, 78'de Menotti ve 86'da Bilardo'yla olmak üzere iki dünya kupası kazanmıştır. Bu 2 şampiyonluk da kısmen hileyle elde edilmiştir. 78'deki Arjantin takımı, askeri cuntanın desteği ve gölgesi altında maç satın almaları ve dopingli oyuncularıyla meşhurdu. 6-0 kazanılan Peru karşılaşması Dünya Kupaları tarihinin şike yapılan ilk maçı olarak gayrı resmi tarihe geçmiştir.
Cunta desteğiyle kazanılan dünya kupasından utandığı için midir nedir bilinmez, dilinden düşürmediği sol söylemler ve ağzından eksik olmayan sigarası Menotti'nin en önemli özellikleriydi. Bir diğer özelliği de Carlos Bilardo'yu sağ-futbolun tipik bir temsilcisi olarak görmesi ve 86-90 Dünya kupalarında 2 final oynayıp birini kazanan sıkıcı ama Maradonalı Arjantin takımını ülke futbolu için bir utanç olarak nitelemesiydi.
Hakikaten de Menotti neyse Bilardo tam tersidir. Menotti hücum futbolu demektir, Bilardo savunma. Menotti için futbol bir felsefedir ve her zaman için özgürlüğü yansıtmalıdır, bu sebepten de: "Güzel futbol oynayan takım stadları her zaman doldurur." der. Bilardo'ya göreyse "futbol, futboldur ve sadece kazanmak önemlidir." Menotti kendisine göre ısrarla "solcudur", Bilardo ise bu toplara girmeyecek kadar apolitik bir muhafazakar.
Menotti de Blazevic de birer futbol gezginiydi. Buna karşılık Bilardo ile Terim daha tutucu ve sadık bir görüntütedirler. Bilardo ile Terim kazanmak için her yolun mübah olduğuna inanırlar; kariyerleri Menotti'den de Blazevic'ten de daha başarılıdır. Menotti ile Blazevic saha içindeki streslerini ardı ardına yaktıkları sigaralarla söndürmeye çalışırlar. Terim ve Bilardo ise işler kötü gitmeye başlayınca öğrencilerini "rakip oyuncuları tekmeleyin"(bkz. Türkiye-İsviçre maçı) talimatlarıyla hizaya sokarlar.
Bu akşam oynanan "garip" Bosna Hersek-Türkiye maçını bu zoraki benzetmelerim ve Blazevic'in ağzındaki sigarayla hatırlayacağım. Çok değişik bir futbol akşamıydı, Bosna Hersek'e dünya kupasında başarılar. 9 Eylül 2009, 17 senelik bu genç ve kısmetsiz ülkenin en mutlu günlerinden biri olarak tarihe geçecektir.
Thursday, June 12, 2008
Euro 2008 Gunlugu-5
Czech Republic: Cech, Grygera, Ujfalusi, Rozehnal, Jankulovski, Galasek (Koller 73), Sionko, Matejovsky (Vlcek 68), Polak, Plasil (Jarolim 85), Baros.
Portugal: Ricardo, Bosingwa, Pepe, Carvalho, Ferreira, Petit, Joao Moutinho (Fernando Meira 74), Ronaldo, Deco, Simao (Quaresma 80), Nuno Gomes (Hugo Almeida 79).
Goller: Deco 8, Sionko 17, Ronaldo 63, Quaresma 90.
Fatih Terim ve medyamizin onemli bir kesimi tarafindan mahalle takimi olarak etiketlenen Cek Cumhuriyeti'nin Portekiz'le nasil basa bas, catir catir futbol oynanabilecegini ogrettigi bir mac izledik. Olaylar biraz Cekler'in lehine gelisse cok daha farkli bir skor olabilirdi ama ilk mactan once de belirttigim gibi oyunun hucum yonundeki kalite eksikligi bitirici noktalarda Cek'lerin eksik kalmasina sebep oldu. Mactaki farki ise Portekiz'in Cek'lerin problem yasadigi bu alanda kalitesini konusturmasi yaratti.
Isvicre: Benaglio, Lichtsteiner, Muller, Senderos, Magnin, Behrami, Inler, Gelson (Cabanas 76), Barnetta (Vonlanthen 66), Yakin (Gygax 85), Derdiyok
Turkiye: Volkan, Hamit Altintop, Emre, Servet, Balta, Karadeniz (Semih 46), Aurelio, Tumer (Mehmet Topal 46), Arda Turan, Nihat (Kazim-Richards 85), Tuncay Sanli.
Goller: Hakan Yakin 32, Semih 57, Arda 90.
Futbolun egolar bir kenara birakildiginda ne kadar basit bir spor oldugunu hep beraber izledik dun aksam. Fatih Terim bundan buyuk ihtimalle ders cikarmayacaktir ama bir onceki yazimda benim ve neredeyse tum ulke medyasinin yaptigi elestirilerin dogrulugu ikinci yaridaki futbolla ortaya cikti. Maca cikarttigi 11, tam bir felaketti. Koca orta sahanin yukunun Aurelio'ya yikilmasi, Hamit'in israrla yine sagbekte oynatilmasi, Tumer'in sahaya surulmesi gibi komik hatalara bir de mucizevi bir yagmur eklenince sahadaki tum sartlar aleyhimize dondu ve her zamanki gibi akilli top oynamayi beceremedigimiz icin 1-0 geriye dustuk. Ikinci yarida nihayet eli kol baglanan Terim, gunlerdir soyledigimiz seyleri yapmak zorunda kaldi ve Semih'i santrfor olarak oyuna aldi. Mehmet Topal'i da ikinci on libero olarak Tumer'in yerine soktu ve deyim yerindeyse macin tum kaderi degisti. Asil yerine gecen ve destekleyici forvet olarak oynayan Nihat, daha serbest oynamaya basladi ve muthis ortasina tek kafacimiz Semih'in vurusuyla beraberligi yakaladik. Oyunun devaminda yine zaman zaman fahis hatalar yaptik ama bu defans 4'lusunden umabilecegimizin en iyisi bu acikcasi. Kullandigimiz bir duran toptan sonra neredeyse gol yiyecek olmamiz yuregimizi agzimiza getirdi. Macin sonunda ise karsilasma boyunca sergiledigi muthis oyunla "bu kadroya once benim adim yazilir, sonra da kalan 10 kisinin" diyen Arda'nin harika goluyle turnuvadaki umutlarimizi yeserten bir galibiyete ulastik.
Bu macin bir de diger boyutu vardi. Her iki ulke medyasinin yarattigi cirkef milliyetcilik ortaminda palazlanan igrenc goruntuler, yorumlar, mansetler. Mac boyu Lig TV ekibinin sinir bozan milliyetciligine katlanmak zorunda kaldik. Kusursuz bir mac yoneten Lubos Michel'i, Isvicre'yi kollamak icin sahaya gonderilen bir kuklaya ceviren Ridvan Dilmen-Melih Gumusbicak ikilisi mi istersiniz, Iste Turk'un gucu tarzi komik sozlerle canli yayina giris yapan Sansal Buyuka mi... Insani milli mac zevkinden sogutan bu tavirlar maalesef her uluslararasi karsilasma suresince yasaniyor ve ne yazik ki bu sadece Turkiye'de de olmuyor. Bize ise cok sevdigimiz futbolun, dusmanliklar yaratan-besleyen milliyetcilik canavarina nasil alet oldugunu uzuntuyle seyretmek kaliyor.
Not: Ridvan Dilmen, Turkiye'nin en abartilan futbol yorumcusudur. Dunya yine berbat bir performans sergiledi. Isvicre milli takimi hakkinda yaptigi yorumlar, Avrupa futbolu konusundaki cehaletini ortaya dokerken bir oyuncusu bile uc buyuklerde oynayamaz dedigi takimin Gokhan Inler isimli Turk asilli futbolcusunun Inter, Juventus gibi takimlarin transfer listesinde oldugundan habersizdi elbette. Art arda bu kadar cuvallamasina ragmen yaptigi sacma yorumlar bu kadar goz ardi edilen ve bir dahi gibi gosterilmek istenen 80'lerin bu cok sevdigimiz futbolcusunun yaptigi ise biraz daha konsantre olmasini umuyorum.
Portugal: Ricardo, Bosingwa, Pepe, Carvalho, Ferreira, Petit, Joao Moutinho (Fernando Meira 74), Ronaldo, Deco, Simao (Quaresma 80), Nuno Gomes (Hugo Almeida 79).
Goller: Deco 8, Sionko 17, Ronaldo 63, Quaresma 90.
Fatih Terim ve medyamizin onemli bir kesimi tarafindan mahalle takimi olarak etiketlenen Cek Cumhuriyeti'nin Portekiz'le nasil basa bas, catir catir futbol oynanabilecegini ogrettigi bir mac izledik. Olaylar biraz Cekler'in lehine gelisse cok daha farkli bir skor olabilirdi ama ilk mactan once de belirttigim gibi oyunun hucum yonundeki kalite eksikligi bitirici noktalarda Cek'lerin eksik kalmasina sebep oldu. Mactaki farki ise Portekiz'in Cek'lerin problem yasadigi bu alanda kalitesini konusturmasi yaratti.
Isvicre: Benaglio, Lichtsteiner, Muller, Senderos, Magnin, Behrami, Inler, Gelson (Cabanas 76), Barnetta (Vonlanthen 66), Yakin (Gygax 85), Derdiyok
Turkiye: Volkan, Hamit Altintop, Emre, Servet, Balta, Karadeniz (Semih 46), Aurelio, Tumer (Mehmet Topal 46), Arda Turan, Nihat (Kazim-Richards 85), Tuncay Sanli.
Goller: Hakan Yakin 32, Semih 57, Arda 90.
Futbolun egolar bir kenara birakildiginda ne kadar basit bir spor oldugunu hep beraber izledik dun aksam. Fatih Terim bundan buyuk ihtimalle ders cikarmayacaktir ama bir onceki yazimda benim ve neredeyse tum ulke medyasinin yaptigi elestirilerin dogrulugu ikinci yaridaki futbolla ortaya cikti. Maca cikarttigi 11, tam bir felaketti. Koca orta sahanin yukunun Aurelio'ya yikilmasi, Hamit'in israrla yine sagbekte oynatilmasi, Tumer'in sahaya surulmesi gibi komik hatalara bir de mucizevi bir yagmur eklenince sahadaki tum sartlar aleyhimize dondu ve her zamanki gibi akilli top oynamayi beceremedigimiz icin 1-0 geriye dustuk. Ikinci yarida nihayet eli kol baglanan Terim, gunlerdir soyledigimiz seyleri yapmak zorunda kaldi ve Semih'i santrfor olarak oyuna aldi. Mehmet Topal'i da ikinci on libero olarak Tumer'in yerine soktu ve deyim yerindeyse macin tum kaderi degisti. Asil yerine gecen ve destekleyici forvet olarak oynayan Nihat, daha serbest oynamaya basladi ve muthis ortasina tek kafacimiz Semih'in vurusuyla beraberligi yakaladik. Oyunun devaminda yine zaman zaman fahis hatalar yaptik ama bu defans 4'lusunden umabilecegimizin en iyisi bu acikcasi. Kullandigimiz bir duran toptan sonra neredeyse gol yiyecek olmamiz yuregimizi agzimiza getirdi. Macin sonunda ise karsilasma boyunca sergiledigi muthis oyunla "bu kadroya once benim adim yazilir, sonra da kalan 10 kisinin" diyen Arda'nin harika goluyle turnuvadaki umutlarimizi yeserten bir galibiyete ulastik.
Bu macin bir de diger boyutu vardi. Her iki ulke medyasinin yarattigi cirkef milliyetcilik ortaminda palazlanan igrenc goruntuler, yorumlar, mansetler. Mac boyu Lig TV ekibinin sinir bozan milliyetciligine katlanmak zorunda kaldik. Kusursuz bir mac yoneten Lubos Michel'i, Isvicre'yi kollamak icin sahaya gonderilen bir kuklaya ceviren Ridvan Dilmen-Melih Gumusbicak ikilisi mi istersiniz, Iste Turk'un gucu tarzi komik sozlerle canli yayina giris yapan Sansal Buyuka mi... Insani milli mac zevkinden sogutan bu tavirlar maalesef her uluslararasi karsilasma suresince yasaniyor ve ne yazik ki bu sadece Turkiye'de de olmuyor. Bize ise cok sevdigimiz futbolun, dusmanliklar yaratan-besleyen milliyetcilik canavarina nasil alet oldugunu uzuntuyle seyretmek kaliyor.
Not: Ridvan Dilmen, Turkiye'nin en abartilan futbol yorumcusudur. Dunya yine berbat bir performans sergiledi. Isvicre milli takimi hakkinda yaptigi yorumlar, Avrupa futbolu konusundaki cehaletini ortaya dokerken bir oyuncusu bile uc buyuklerde oynayamaz dedigi takimin Gokhan Inler isimli Turk asilli futbolcusunun Inter, Juventus gibi takimlarin transfer listesinde oldugundan habersizdi elbette. Art arda bu kadar cuvallamasina ragmen yaptigi sacma yorumlar bu kadar goz ardi edilen ve bir dahi gibi gosterilmek istenen 80'lerin bu cok sevdigimiz futbolcusunun yaptigi ise biraz daha konsantre olmasini umuyorum.
Saturday, June 7, 2008
Euro 2008 Günlüğü-1
İsviçre - Çek Cumhuriyeti 0-1
İsviçre: Benaglio, Lichtsteiner (Vonlanthen 75), Muller, Senderos, Magnin, Behrami (Eren Derdiyok 83), Inler, Gelson, Barnetta, Frei (Hakan Yakin 46), Streller.
Çek Cum. : Cech, Jankulovski, Rozehnal, Ujfalusi, Grygera, Plasil, Polak, Galasek, Jarolim (Kovac 87), Sionko (Vlcek 83), Koller (Sverkos 56).
Goal: 70 Sverkos
Turnuvanın açılış maçı beklendiği gibi sıkıcı geçti. İki takım da 4-3-3 opsiyonlu 4-5-1'lerle sahaya çıktı ve evsahibi İsviçre hücumda biraz daha fazla çeşitlilik yaratan taraf olmayı başarsa da dünyanın en iyi kalecisini ve sağlam Çek defansını geçemedi. Aylardır sakatlıklarla uğraşan İsviçre'de, takımın en önemli golcüsü Frei'in devrenin sonunda sakatlanması ve sahayı gözyaşlarıyla terk etmesi ilk yarının en akılda kalan anıydı. İkinci yarıda Jan Koller'in rakip tandemi yeterince yorduğuna kanaat getiren Karel Brückner onun yerine Sverkos'u oyuna aldı. Ağır İsviçre savunmasına karşı bu kuşkusuz daha iyi bir tercihti ve 70.dakikada savunmanın bir anlık uyuklamasını iyi değerlendiren Bundesliga tecrübeli Sverkos, gruptan çıkma yolunda çok kritik bir öneme sahip olan golü İsviçre ağlarına yolladı.
Takımları analiz edecek olursak öncelikle şunu söylemek lazım her iki takımda hem genel oyuncu kalitesi hem de oyun yapısı olarak bizden üstün. Çekler, turnuvanın en iyi kalecisine sahip. Cech'in önündeki Jankulovksi-Rozehnal-Ujfalusi ve Grygera'lı savunma çok sağlam ve orta sahada Galasek-Polak-Jarolim üçlüsü oyunun her iki alanında da maç boyu yüksek tempoyla mücadele ediyorlar. Çek'lerin zayıf kaldığı nokta alışılmadık üzere hücumcuları. Poborsky, Smicer, Nedved, Koller(eski hali) gibi oyuncuların yerleri doldurulamadığı gibi Rosicky'nin de sakatlığı sebebiyle kadroda yer almaması 90 ve 2000'lerde baş döndüren futbollarıyla hayran bırakan Çek ofansif sisteminden bizi mahkum bırakıyor. İsviçre ise çok koşan, enerjik ve hareketli bir takım ancak onlar da özellikle bitirici noktalarda çok eksikler. Frei'in sakatlığı da bu durumu onlar adına daha da kötü hale getirdi. Liverpool'a transfer olan Degen'in yokluğunda Lichtsteiner elinden geleni yaptı. Sağ açık Behrami ve orta sahadaki Gökhan İnler ise takımın en üretken oyuncularıydı. Senderos ve Müller'den oluşan İsviçre tandemi ise ağırlığı sebebiyle S.O.S veriyor. İkinci yarıda Frei'in yerine oyuna giren Hakan Yakın, 15 dakikalık kondüsyonuyla "Ben bu turnuvada ne arıyorum" dedi adeta.
Portekiz - Türkiye 2-0
Goller: 61 Pepe 90 Raul Meireles
Portekiz: Ricardo, Bosingwa, Pepe, Carvalho, Ferreira, Petit, Joao Moutinho, Ronaldo, Deco (Fernando Meira 90), Simao (Raul Meireles 82), Nuno Gomes (Nani 68).
Türkiye: Volkan, Hamit (Semih 76), Servet, Gökhan ( Emre Asik 55), Hakan Balta, Kazim-Richards, Emre, Aurelio, Mevlüt (Sabri 46), Tuncay, Nihat.
Çok açık konuşacağım; kötü bir takımız. Turnuvanın en kötü savunmasına sahibiz. Oyun kurucu olarak oynayan oyuncumuz şişko, teknik direktörümüz ise hayal aleminde yaşıyor. Fatih Terim, çağın sistemi 4-3-3'ü takımıza oturtmaya çalışıyor ama ne bu sistemi oynayacak beklere sahibiz ne de hücum oyuncularına. Santrafor olarak oynattığı Nihat Kahveci kariyeri boyunca hep tamamlayıcı forvet olarak yani ikinci santrafor olarak başarılı olmuş bir adam. Sezon boyu sakatlanana kadar Bayern Münih'in orta sahasını çekip çeviren Hamit Altıntop yine verimsizlik rekorları kırdığı sağ beke çekilmiş vaziyette ve bu sadece kendi performansını değil sahaya tüm dizilişimizi kötü etkiliyor. Oyuncu değişikliklerimizden birini sırf bu yüzden harcadık.(45'te Mevlüt'ün yerine Sabri'nin oyuna girmesi) 2.oyuncu değişikliğimiz de müzmin sakat Gökhan Zan'ın yerine üst düzey bir turnuvada oynaması cinayet olan Emre Aşık'ın oyuna girmesine sebebiyet verdi ki bu zaten dengesiz olan savunmayı iyice evlere şenlik hale getirdi. Öyle bir oyun kurucumuz var ki sezon boyu kulüp takımında oynadığı maç sayısı milli takımdan oynadığı maç sayısından az. Üstelik adam göbekli! Koşamıyor ve orta sahanın ortasında oynuyor. Oyun kurucu diye güvendiğimiz bu adam maç boyu 4 ya da 5 kez kadraja girdi. Sonuç: Karşılaşma boyunca 3 pas yapamayan, bilinçli bir tek hücum gerçekleştiremeyen Türk milli takımı. Koca sahada futbol adına müspet işler yapabilen bir Colin Kazım bir de Marco Aurelio vardı. İsviçre'ye karşı şansımız yaver gider de bir galibiyet çalabilirsek ne ala. Yoksa şu kolay gruptan dahi 0 çekerek ayrılma şansımız var. Fatih Terim eğer 4-3-3 oynamak istiyorsa kadroya aldığı tek santrafor olan Semih'e güvenmeli ve arkasına Nihat-Arda ikilisini monte etmeli. Tuncay Şanlı son sakatlığından sonra bugün felaket bir performans ortaya koydu. Neyse daha fazla yermek istemiyorum takımı. Son olarak eklemek istediğim şey de şu: Sahada oynadığımız futboldan daha çirkin olan tek bir şey vardı o da Fatih Terim'in kılık kıyafeti. Künyesine kurban olduğum!
Cristiano Ronaldo sebebiyle müthiş bir ilgi yoğunluğu yaşayan Portekiz ise her zaman olduğu gibi üst düzey santrafor eksikliği çekiyor. Hızlı ve gerçek bir ofansif sisteme sahip takımlara karşı ağır tandemleri de onların başına iş açabilir. Gruptan rahatlıkla çıkacaklardır ama sonrası için pek de şans vermiyorum kırmızı-yeşillilere.
İsviçre: Benaglio, Lichtsteiner (Vonlanthen 75), Muller, Senderos, Magnin, Behrami (Eren Derdiyok 83), Inler, Gelson, Barnetta, Frei (Hakan Yakin 46), Streller.
Çek Cum. : Cech, Jankulovski, Rozehnal, Ujfalusi, Grygera, Plasil, Polak, Galasek, Jarolim (Kovac 87), Sionko (Vlcek 83), Koller (Sverkos 56).
Goal: 70 Sverkos
Turnuvanın açılış maçı beklendiği gibi sıkıcı geçti. İki takım da 4-3-3 opsiyonlu 4-5-1'lerle sahaya çıktı ve evsahibi İsviçre hücumda biraz daha fazla çeşitlilik yaratan taraf olmayı başarsa da dünyanın en iyi kalecisini ve sağlam Çek defansını geçemedi. Aylardır sakatlıklarla uğraşan İsviçre'de, takımın en önemli golcüsü Frei'in devrenin sonunda sakatlanması ve sahayı gözyaşlarıyla terk etmesi ilk yarının en akılda kalan anıydı. İkinci yarıda Jan Koller'in rakip tandemi yeterince yorduğuna kanaat getiren Karel Brückner onun yerine Sverkos'u oyuna aldı. Ağır İsviçre savunmasına karşı bu kuşkusuz daha iyi bir tercihti ve 70.dakikada savunmanın bir anlık uyuklamasını iyi değerlendiren Bundesliga tecrübeli Sverkos, gruptan çıkma yolunda çok kritik bir öneme sahip olan golü İsviçre ağlarına yolladı.
Takımları analiz edecek olursak öncelikle şunu söylemek lazım her iki takımda hem genel oyuncu kalitesi hem de oyun yapısı olarak bizden üstün. Çekler, turnuvanın en iyi kalecisine sahip. Cech'in önündeki Jankulovksi-Rozehnal-Ujfalusi ve Grygera'lı savunma çok sağlam ve orta sahada Galasek-Polak-Jarolim üçlüsü oyunun her iki alanında da maç boyu yüksek tempoyla mücadele ediyorlar. Çek'lerin zayıf kaldığı nokta alışılmadık üzere hücumcuları. Poborsky, Smicer, Nedved, Koller(eski hali) gibi oyuncuların yerleri doldurulamadığı gibi Rosicky'nin de sakatlığı sebebiyle kadroda yer almaması 90 ve 2000'lerde baş döndüren futbollarıyla hayran bırakan Çek ofansif sisteminden bizi mahkum bırakıyor. İsviçre ise çok koşan, enerjik ve hareketli bir takım ancak onlar da özellikle bitirici noktalarda çok eksikler. Frei'in sakatlığı da bu durumu onlar adına daha da kötü hale getirdi. Liverpool'a transfer olan Degen'in yokluğunda Lichtsteiner elinden geleni yaptı. Sağ açık Behrami ve orta sahadaki Gökhan İnler ise takımın en üretken oyuncularıydı. Senderos ve Müller'den oluşan İsviçre tandemi ise ağırlığı sebebiyle S.O.S veriyor. İkinci yarıda Frei'in yerine oyuna giren Hakan Yakın, 15 dakikalık kondüsyonuyla "Ben bu turnuvada ne arıyorum" dedi adeta.
Portekiz - Türkiye 2-0
Goller: 61 Pepe 90 Raul Meireles
Portekiz: Ricardo, Bosingwa, Pepe, Carvalho, Ferreira, Petit, Joao Moutinho, Ronaldo, Deco (Fernando Meira 90), Simao (Raul Meireles 82), Nuno Gomes (Nani 68).
Türkiye: Volkan, Hamit (Semih 76), Servet, Gökhan ( Emre Asik 55), Hakan Balta, Kazim-Richards, Emre, Aurelio, Mevlüt (Sabri 46), Tuncay, Nihat.
Çok açık konuşacağım; kötü bir takımız. Turnuvanın en kötü savunmasına sahibiz. Oyun kurucu olarak oynayan oyuncumuz şişko, teknik direktörümüz ise hayal aleminde yaşıyor. Fatih Terim, çağın sistemi 4-3-3'ü takımıza oturtmaya çalışıyor ama ne bu sistemi oynayacak beklere sahibiz ne de hücum oyuncularına. Santrafor olarak oynattığı Nihat Kahveci kariyeri boyunca hep tamamlayıcı forvet olarak yani ikinci santrafor olarak başarılı olmuş bir adam. Sezon boyu sakatlanana kadar Bayern Münih'in orta sahasını çekip çeviren Hamit Altıntop yine verimsizlik rekorları kırdığı sağ beke çekilmiş vaziyette ve bu sadece kendi performansını değil sahaya tüm dizilişimizi kötü etkiliyor. Oyuncu değişikliklerimizden birini sırf bu yüzden harcadık.(45'te Mevlüt'ün yerine Sabri'nin oyuna girmesi) 2.oyuncu değişikliğimiz de müzmin sakat Gökhan Zan'ın yerine üst düzey bir turnuvada oynaması cinayet olan Emre Aşık'ın oyuna girmesine sebebiyet verdi ki bu zaten dengesiz olan savunmayı iyice evlere şenlik hale getirdi. Öyle bir oyun kurucumuz var ki sezon boyu kulüp takımında oynadığı maç sayısı milli takımdan oynadığı maç sayısından az. Üstelik adam göbekli! Koşamıyor ve orta sahanın ortasında oynuyor. Oyun kurucu diye güvendiğimiz bu adam maç boyu 4 ya da 5 kez kadraja girdi. Sonuç: Karşılaşma boyunca 3 pas yapamayan, bilinçli bir tek hücum gerçekleştiremeyen Türk milli takımı. Koca sahada futbol adına müspet işler yapabilen bir Colin Kazım bir de Marco Aurelio vardı. İsviçre'ye karşı şansımız yaver gider de bir galibiyet çalabilirsek ne ala. Yoksa şu kolay gruptan dahi 0 çekerek ayrılma şansımız var. Fatih Terim eğer 4-3-3 oynamak istiyorsa kadroya aldığı tek santrafor olan Semih'e güvenmeli ve arkasına Nihat-Arda ikilisini monte etmeli. Tuncay Şanlı son sakatlığından sonra bugün felaket bir performans ortaya koydu. Neyse daha fazla yermek istemiyorum takımı. Son olarak eklemek istediğim şey de şu: Sahada oynadığımız futboldan daha çirkin olan tek bir şey vardı o da Fatih Terim'in kılık kıyafeti. Künyesine kurban olduğum!
Cristiano Ronaldo sebebiyle müthiş bir ilgi yoğunluğu yaşayan Portekiz ise her zaman olduğu gibi üst düzey santrafor eksikliği çekiyor. Hızlı ve gerçek bir ofansif sisteme sahip takımlara karşı ağır tandemleri de onların başına iş açabilir. Gruptan rahatlıkla çıkacaklardır ama sonrası için pek de şans vermiyorum kırmızı-yeşillilere.
Etiketler:
cristiano ronaldo,
emre belozoglu,
euro 2008,
fatih terim
Subscribe to:
Posts (Atom)