Sunday, May 23, 2010

Bursa'nın şampiyonluğunu nasıl yorumlamalı?

BU YAZI İLK OLARAK 23 MAYIS 2010 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.

Değişik bir şey oldu geçen hafta. Türkiye gibi bir monotonluklar cennetinde değişiklik çölde vaha olsa da, bu olay; önemini, değerini, medya diliyle konuşacak olursak, reytingini bir gün içinde yitirdi. En azından bu memleketin asıl derdinin ne olduğunu bilenler, Bursa’nın şampiyonluğunu hemencecik unuttu. Son 6 ay içinde 3. kez maden işçilerimizi katleden düzen, tekdüze yıkıcılığını bir kez daha hatırlattı bize. Futbolda yaşanan anlık bir ihtilalin sarhoşluğundan çabuk uyandık.

30 işçimizi yüreklere gömmüşken ve sendikalar yüzsüz yüzsüz “Grevin koşulları yok” diyerek 26 Mayıs genel grevinden su koyverirken, futbol konuşmak içimden gelmiyor. İçimden gelmiyor ya, bu ülkede bazı şeylerin gerçekten değişmesi için “değişiyoruz, gelişiyoruz” nutukları çekenleri de gerçeklere davet etmek, elzem bir görev değil midir; hele ki bu “değişiyoruz” hikayelerini dinlerken, ayakta düzüldüğümüz aşikarken?..

Bu hafta Star gazetesinden Mehmet Altan, Türkiye’nin değiştiğini ve bu değişim sayesinde Bursaspor’un şampiyon olabildiğini iddia etti. Ona göre bu aynı zamanda tüm ülke sathında süregelen bir trend olan; yoksulun zengini, Anadolu’nun Saray’ı, siyah Türkün beyaz Türkü devirmesinin ve ülkede yaşanan siyasal gelişmelerin bir göstergesiydi. Taraf gazetesinden değerli bir akademisyen yazarımız ise (iddialarını sanal ortamda dile getirdiği için adını vererek saygısızlık yapmak istemiyorum), ülkede yaşanan değişimlerin Anadolu burjuvazisini ekonomik olarak güçlendirdiğini söyledi ve bu sebepten artık sadece “güç ve para” ile şampiyon olunamayacağını iddia ederek ekledi: “Trabzon’un ‘70’lerdeki çıkışı sürekli değildi, oysa ben Bursa’nın sürekli olacağını iddia ediyorum, çünkü sermaye tabanı buralara kayıyor.”

BURSA’NIN SIRRI

İddiadaki çelişkilerin farkına siz de varmışsınızdır. Yazarımız önce bu sonucun giderek güçlenen Anadolu burjuvazisinin bir zaferi olduğunu söylüyor, sonra da güç ve paranın artık şampiyonluğa yetmediğini... Eğer Bursa’nın başarısındaki anahtar, iddia edildiği gibi kentin ve dolayısıyla kulübün mali olarak güçlenmesi ise “Para ve güç artık başarıya yetmiyor” argümanı kendi kendisini tekzip ediyor demektir. İkinci olarak, Trabzon’un ‘70’lerdeki çıkışı “güçlü ve sürekli” bir çıkış değilse, bu takım nasıl 6 lig şampiyonluğu, 8 Türkiye Kupası kazandı ve nasıl oluyor da hâlâ ekonomik ederi ve bütçesi diğer Anadolu kulüplerinin kat kat üzerinde? Trabzonspor’un 1984’ten beri lig şampiyonu olmadığı gerçeği bunu açıklamaya yetmez. Kulübün son 25 yılda kazandığı 9 kupayı hangi Anadolu takımı kazanabildi?

Kaldı ki yazarımızın da çok iyi bildiği gibi, Bursa şehrinin ekonomik olarak güçlülüğü yeni bir olgu değil. Bursaspor Kulübü’nün bütçesi de son dönemlerde yaşandığı iddia edilen bir değişimle aniden yükselmiş falan değildir. Tam aksine; Bursaspor, tıpkı Trabzonspor’un ‘70’lerde gerçekleştirdiği çıkış gibi öz kaynakları, akıllı-hesaplı transfer politikası ve futbolu/kulübünü seven geniş taraftar kitlesi sayesinde başarılı olabilmiştir.

Bu başarının Trabzonspor’unki kadar uzun soluklu olabilmesi ise çok zor gözüküyor. Çünkü ‘70’lerde “küçük” kulüplerle “büyük” kulüpler arasındaki ekonomik uçurum bu kadar büyük değildi, dolayısıyla daha kıt kaynaklara sahip takımlar zirveyi daha ciddi ve sürekli bir şekilde zorlayabiliyordu. Bu bütün dünyada böyle ve ülkemizde de Trabzon tek örnek değil. Eskişehirspor hiç şampiyon olamadı belki ama 1968 ila 75 arası ligin zirvesinden hiç inmedi de. Bugün bu istikrarı gösterebilen bir “Anadolu Kaplanı” görebilmiş değiliz. Dolayısıyla Bursaspor’un şu anda
Kayserispor/Ankaragücü/Gençlerbirliği gibi takımlarla eşdeğer seviyede olan ekonomik imkanları mucizevi bir şekilde yükselmezse (süreklilik arz eden bir şekilde), bu başarının Trabzonspor’unki kadar kalıcı olması mümkün gözükmüyor. Çünkü yukarıda söylediğim gibi, onlar da esasında Trabzon modeliyle başarılı oldu. Trabzon’dan tek artıları, kentin halihazırda zengin bir sanayi şehri olması. E bu da iddia sahibinin çok iyi bilmesi gerektiği gibi, son dönemde gerçekleşen bir değişimin eseri değil.

Mehmet Altan’a gelince; Altan, o pek sevdiği “Türkiye’deki değişim” türküsünün ana temasının, yoksulun zengini devirmesi olmadığını pekâlâ biliyor olmalı. Türkiye’de bir değişim yaşanıyor, evet. Bu değişim, devlet iktidarına demokratik yöntemlerle -öyle ya da böyle- 60 yıldır sahip olanların çok daha aklı başında ve sistematik hareket ederek devlet aygıtını da tamamen ellerine geçirmesi sürecinden ibarettir. Siyah Türkün, ezilenin, yoksulun, Kürdün vs. statükoya karşı konumu ufak bir yatay değişim göstermişse de güçlenmemiştir. Dolayısıyla Mehmet Altan’ın iddia ettiği gibi “yoksul” Bursa’nın şampiyonluğu, ülkedeki siyasal gelişmelerin sportif bir göstergesi değildir. Zira, ülkede ekonomik ve siyasal olarak ezilenlerin durumundaki tek değişiklik olumsuz yöndedir.

Sonuç olarak; Bursa’nın şampiyonluğu her ne kadar bizleri çok memnun etse de, ne kadar kalıcı olacağı ve Anadolu takımlarının önünü ne derece açacağı şüphelidir. Zira, oligarşi (GS-FB-BJK) tüm azametiyle olduğu yerde durmaktadır; tıpkı Türkiye Cumhuriyeti’nde olduğu gibi... Pek çok liberalimizin yaptığı üzere kapitalist gruplar arasındaki güç değişikliğini esaslı bir değişim olarak yorumlamak, kelimenin tam anlamıyla dezenformasyon üretmektir. Patron eskiden de sermayeydi; güç ve hegemonya araçları eskiden de onun tekelindeydi, şimdi de öyle. Değişen tek şey, Goliath’ın adı. Türk futbolundaysa böyle bir değişimin dahi yaşandığını söyleyemeyiz. Davut harika bir maç çıkardı, o kadar.

No comments: