Monday, August 25, 2008

Evrimin Çocukları: Usain Bolt ve Michael Phelps




Beijing 2008, sporların ulaştığı seviye ve atletlerin kalitesi göz önüne alındığında insanoğlunun fiziksel beceriler bakımından tavan yaptığı bir olimpiyat olarak tarihe geçecek. Ben hiçbir zaman “ah o eski atletler, ah o eski topçular” diye moruk nostaljisi yapanlardan olmamışımdır. Pele’nin de, Rod Laver’ın da, Wilt Chamberlain’in de, Jesse Owens’ın da günümüze ışınlansalar vasat sporcular olarak görüleceklerini bilirim. Çünkü insanoğlu eğer çok ekstrem durumlar olmadıysa her zaman daha ileriye gider. Bu rasyonalite sporlar için de geçerli. Bu bakımdan Rod Laver’ın günümüz tenis kortlarını 60’lardaki gibi domine edeceğini iddia etmek 40 yıldır tenisin hiç gelişmediğini iddia etmekle aynı şeydir.

Halbuki insanoglu sistemli olarak icra ettiği her aktivite de olduğu gibi sporda da kolektif birikimi arttıkça ileriye gider ve sınırlarını zorlamaya başlar. İşte bu noktada bir sonraki seviyeye geçişi hızlandırmak için bir “übermensch”’e yani sonraki kuşağa örnek olacak bir süper yeteneğe ihtiyaç duyulur. Çağına göre daha hızlı, daha büyük, daha güçlü ya da daha zeki olan bu atletler her devirde illaki ortaya çıkar ve kendisinden sonraki kuşağa öncülük ederler.

Sayısız örnekleri var bu tezin. 1960’larda Wilt Chamberlain 2.16’lık bir dev olarak basketbol sahalarında boy göstermeye başladığında 2 metreye zor ulaşan rakiplere karşı mücadele ediyordu. Chamberlain sadece döneminin en uzunu değil aynı zamanda en atletik ve en hızlısıydı da. Yani çağının basketbolcuları için bir doruk noktasıydı. Wilt, kendi dönemini domine etti etmesine ama bununla da kalmadı. Bu adam nasıl yürür, nasıl zıplar diye dudak bükülen 2.20’lik adamların atletik koordinasyonlarının gelişmiş bir eğitim sistemiyle(hatta bazen buna hiç gerek duymadan) sağlanabileceği Wilt’le ispatlanınca bir sonraki nesil de beraberinde Kareem Abdul-Jabbar’ı getirdi. Ve evrim, doğal seleksiyonu içinde gelişerek devam etti. Hakeem Olajuwon, David Robinson, Shaquille O’Neal gibi isimler basketboldaki pivot evriminin modern zirveleri olarak görülür ki bu üçlüyü Chamberlain ve Abdul-Jabbar’ın bir üst seviye versiyonları olarak da tanımlayabiliriz.

Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkün tabii ama ben 2008 Beijing’in bize müjdelediği yeni nesil atletlerden bahsetmek istiyorum. Mesela 1.96’lık Usain Bolt’un öncülük ettiği yeni dev sprinterler dönemi ya da Michael Phelps’le tanıştığımız yeni balıkadam nesli.

Ferrari Hızında Bir Cip

Usain Bolt’un 100 ve 200 metrelerde kırdığı rekorların anlamı tabii ki çok büyük. Maksimum 10 saniye süren bir yarışın son 20 metresini jog atarak ve göğsünü yumruklayarak geçebilmek ve yine de rekor kırabilmek için önceki 80 metreyi aslandan kaçan bir gazel gibi koşmak lazım. Ya da 200 metreyi 19.30’da koşmak için hiç durmadan koşulan 2 100 metre yarışında iki rekor birden kırmak! Usain Bolt, tüm dünyayı kendine hayran ederken bunların hepsini aynı anda becerdi. Hem de 1.96’lık bir dev olarak. Geleneksel olarak sprinterler için 1.90 üstü boy dezavantaj kabul edilir. Journal of Sports, Science&Medicine’den aldığım bilimsel verilere(Newton’ın fizik kanunları no:2) göre insan vücudunun ivmelenmesi vücudun ürettiği güçle doğru orantılıdır ama aynı zamanda vücudun hacmiyle de ters orantılıdır. Yani Usain Bolt gibi bir devin 100 metre koşarken ürettiği güçle 1.80’lik diğer atletlerin ürettiği güç arasında dağlar kadar fark var. Bir başka deyişle bilim bize diyor ki: Usain Bolt, Ferrari’den daha hızlı gidebilen bir cip. E bu noktada da bana şunu sormak düşüyor: Bunun adı devrim değildir de nedir? Usain Bolt, Beijing’deki şavuyla tarihin en iyi sprinteri olduğunu kanıtladı ama bunu sadece en hızlı olarak değil aynı zamanda en büyük olarak yaptı. Devasa fiziği ve uzun bacaklarıyla sprint yarışını bambaşka bir boyuta taşıdı. Bundan sonra Bolt’la mücadele edebilmek için onun gibi uzun bacaklı ve fuleli dev atletlere ihtiyaç var çünkü Beijing 2008’de açıkça görüldü ki şu andaki rakipleri onun seviyesinden kilometrelerce uzakta. Bu da insan ırkının atletik kalıtım bağlamında otomatik olarak gelişmesi demek.

Havuz Mekiği

Bir başka örnek de Michael Phelps. Fiziğine baktığımızda insanoğlunun balık olmak için yaratabileceği en iyi prototipmiş gibi duruyor Amerikalı yüzücü. Uzun vücudu, kısa ve güçlü bacakları, büyük ayakları, esnek bilekleri ve devasa kanat açıklığıyla(2.01 cm) Michael Phelps havuz mekiği lakabını sonuna kadar hakeden bir isim. Şöyle diyelim: Eğer bugün köpekbalıkları insanoğluna savaş açsa güvenilecek ilk isim Michael Phelps. Yüzücünün hakimiyetini pekiştirmek için şunu ekleyebiliriz: Phelps, kazandığı 8 altın madalyayla tek başına bir ülke olsa altın sıralamasında ilk 10’a girer. Kazandığı yarışların hepsinde rekor kırdı ki 3 tanesi bayrak yarışıydı yani onla birlikte yüzenler de tarihin görmediği hızda yüzücüler olarak Phelps olmasa bayağı bir sükse yapabilirlerdi. Zaten 2008 Beijing’de yüzme dalında kırılan toplam dünya rekoru sayısı 28 ki bu daha önce görülmemiş bir durum. Çok değil birkaç sene önce Ian Thorpe’un dünyanın gelmiş geçmiş en iyi yüzücüsü olarak kabul edildiğini ve şu an yüzme tarihinde Thorpe’a ait sadece tek bir rekorun kaldığını düşününce yüzme sporunun ne denli hızla geliştiği ve sporcuların evriminin ne kadar korkutucu olduğunu daha net anlayabiliyoruz.

Phelps, Beijing 2008’deki unutulmaz performansıyla hem Mark Spitz’in bir olimpiyatta 7 altın madalya kazanma rekorunu kırdı hem de insanoğlunun sınırlarını tıpkı 1972’de Spitz’in yaptığı gibi yeni bir seviyeye çıkardı. Spitz, 7 altın madalya kazandığında kendini “aya çıkan ilk insan” olarak tanımlamıştı. Phelps, 8 altın kazanınca ise onu “Mars’a çıkan ilk insan” olarak değerlendirdi. Antik Yunan’da Olimpos, atletlerin zirvesiydi ama artık sınırlar ve hayaller çok daha uçuk. İnsanoğlunun daha iyiye doğru olan evrimi ile tanrısallık-uzaylılık metaforları hep çakışmıştır zaten. Bakalım Bollt ve Phelps’in tetiklediği evrimin bir sonraki ürünleri uzayın ne kadar derinlerine gidebilecek.

* Bu yazı www.gunlukhayat.com sitesinde de yayınlanmıştır.

No comments: