Showing posts with label gilbert arenas. Show all posts
Showing posts with label gilbert arenas. Show all posts

Saturday, January 9, 2010

"Adalet Mümkün Değildir"

BU YAZI İLK OLARAK 10.01.10 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.

Fransız filozof Jacques Derrida, kapitalist ulus-devlet formlarında yargı sisteminin kaçınılmaz olarak içine çekildiği kargaşayı şöyle tanımlar: “Yargı kararları hukuki olabilir ama asla tam olarak adil olamaz.” Bu paradoksun Türkçe’de ironik bir karşılığı var: “Adalet mümkün değildir.” (Deyiş bana ait değil Türkçe’ye aktaranın kim olduğundan da emin değilim) Bu aforizma şu aralar Türk basketbolunda yaşanan hukuk komedisini birebir karşılamaktadır.

Perşembe günü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü(GSGM) Galatasaray Basketbol Kulübü’ne verilen “5 puan silme” cezasının ve yöneticiler Yiğit Şardan’la Ali Türsan’a uygulanan yaptırımların kaldırılmasına karar verdi. Yöneticilerin bu tip olaylarda aklanmasına alışığız da “5 puan silme” cezasının iptalinin gerekçesi tam Aziz Nesin’lik: “Yasal dayanağı olmadığı gerekçesiyle…”

Ben hukuk adamı değilim, üniversitede aldığım 2 adet hukuk dersiyle de ahkam kesmek istemem ama bir yargı organı yasal dayanağı olmayan bir cezaya nasıl hükmedebilir ki zaten? Bir hakim o gün içinden nasıl geliyorsa ona göre karar verebilir mi? Ortada öyle bir durum var ki sanki sırf kamuoyunu tatmin etmek için belli cezalar verilmiş ve olay soğuduktan sonra-zaten yasal dayanağı olmayan- bu cezalar bir hokus pokusla yok edilmiş.

Kendimi GSGM’nin olay boyu sahip olduğu gizli ajandadan eminmiş gibi hissediyorum. Bence öyle bir durum var ki tüm bu cezalar verilirken Galatasaray yönetimi ve GSGM 2 ay sonra cezaların kaldırılması konusunda mutabakata varmıştı. Kusura bakmayın ama hukukun H’sinin ortada olmadığı bir noktada meydan dedikodulara, varsayımlara ve komplo teorilerine kalır. Şu durumda Galatasaray’ın büyük bir kulüp olduğu için Federasyon ve yargı organları tarafından kollandığı algısını da en azından kamu vicdanında değiştiremezsiniz.

Galatasaray Spor Kulübü’nün kurumsal olarak tamamen aklandığı bu olayda en ağır cezayı en az suçu olan Cemal Nalga ve Tufan Ersöz almıştır. Bu da ayrı bir hukuk cinayeti. Derrida’ya geri dönersek: “Yargı kararları hukuki olabilir ama asla tam olarak adil olamaz.” Tıpkı bu olayda olduğu gibi.

“Beyaz medya konuştu siyahoğlan, piştov patladı”

Türkiye’nin parkelerinden ABD’ninkilere geçelim. Orada da işler karışık. Başkentin NBA takımı Washington Wizards, 1997 yılında Bullets yani Mermiler olan ismini şiddeti çağrıştırdığı gerekçesiyle Wizards(Sihirbazlar) olarak değiştirmişti. Bundan 13 yıl sonra takım hakikaten mermilerle anılır oldu.

Takımın yıldız oyun kurucusu Gilbert Arenas, soyunma odasında silah bulundurduğu gerekçesiyle NBA başkanı David Stern tarafından süresiz olarak cezalandırıldı. Bunun anlamı şu, adli süreç sonuçlanana kadar Gilbert Arenas forma giyemeyecek ve bu süre zarfında oynayamadığı her maç kendisine 147 bin Dolar’a patlayacak. Senede 16 milyon Dolar kazanan Arenas için dünyanın sonu değil elbette. Bu konuda benim dikkatle izlediğim nokta Amerikan basınının tutumu oldu ve endişelerimde hiç de haksız çıkmadığımı baştan belirteyim.

ABD’nin “Beyaz” basını her zaman olduğu gibi şiddet olaylarını, Siyahiler ve onların kültürüyle bağdaştırma çabası içerisinde. Olay ortaya çıktığı günden bu yana hip-hop kültürü, siyahilerin yaşadıkları bölgelerdeki suç oranları, çete üyesi olan siyahi sporcular, silah dövmesi olan basketbolcuların isimleri ana akım konuşan yazarların ağzından düşmüyor.

İşin aslı şu ki ABD bireysel silahlanmada dünyanın bir numaralı ülkesi. Bireysel silahlanma konusunda hiçbir hukuki kısıtlama yok. İsteyen vatandaş gidip taramalı tüfek bile alabilir. New Jersey Nets guard’ı Devin Harris’in de belirttiği gibi NBA oyuncularının %75’i silah taşıyor. Bireysel silahlanmayı serbest bırakan Bush hükümetinin dışişleri bakanı Condoleeza Rice’a göre silah taşıma özgürlüğü en az düşünce ve din özgürlüğü kadar önemli. Kısacası sadece siyahilerin silahlarla haşır neşir olduğu iddiası tamamen safsata olduğu gibi bu silah kültürünü besleyen kurum da bizzat devletin kendisi.

ABD, halen başka ülkelerde işgalci pozisyonundayken, ülkedeki bütün büyük ligler(NBA, NFL, MLB, NHL) ve spor karşılaşmalarını yayınlayan televizyon kuruluşları Pentagon’un(ABD Savunma Bakanlığı) kurumlarıyla işbirliği içindeyken spor dünyasının üzerine çöken şiddet kültürünü Siyahilerin Hip-hop geleneğiyle açıklama kolaycılığı, yüzsüzlüğü ve ırkçılığı bana neyi hatırlattı biliyor musunuz? Her fırsatta suçu, töre cinayetlerini ve devlet eliyle silahlandırılan korucuların katliamlarını Kürt kültürüyle açıklamaya bayılan Türk medyasını.

Thursday, January 1, 2009

Gay for Arenas ve Düşündürdükleri

NOT: BU YAZI www.gunlukhayat.com'un Şakı-yorum bölümü için yazılmıştır.

http://www.youtube.com/watch?v=5orlL3s161E

I wouldn’t say it If I really didn’t mean this
Me and my penis love Gilbert Arenas

I’m gay for Gilbert Arenas
I’m gay but only for Gilbert Arenas

His name is Gil
He plays for the WIZ
‘been following him ever since he entered the biz.
These days he’s kinda my hero
He rocks my favorite number
Which is zero

I like him so much
I wish he was my lover
Frankly speaking
I would let him beat my buzzer

I never thought that I can turn into gay
But I love Gil as much as he hates coach K

Yo Gil what’s the problem
You don’t return to my calls
You won’t be my myspace friends
Look I got your jersey, got your shoes
Now I want your heart
So holla at me boy!


İçimizdeki homofobikler hönkürmeden belirtmek gerek ki; ABD’de son günlerin en çok konuşulan youtube bombalarından olan bu şaheserdeki adamımız ciddi değil! Yani sırf mavra olsun diye hazırlanmış bir klip ama belki de satır aralarında ABD’nin star sistemine yöneltilmiş muzırca bir eleştiri de vardır(Bence var).

Bir kere aşk ilan edilen “Gilbert Arenas” isimli şahsı tanıtayım. Kendisi NBA’in en enteresan yıldızlarından biri. Washington Wizards’ta oynuyor ve basketbolu kadar nba.com’a yazdığı blog yazılarıyla da tanınıyor. Zaten son 2 senesi hep sakatlıklarla geçtiği için basketbol oynamaktan çok yazı yazıyor da denebilir. Her halükarda ilginç bir popüler kültür malzemesi ve ateşli de bir hayran kitlesine sahip.

Sözleri inceleyecek olursak; zaten “me and my penis love Gilbert Arenas” diyerek şarkıya damardan bir giriş yapan Chris, pek öyle duygusal bir aşık değil. Direkt olaya girme taraftarı. Gay olduğunu itiraf ediyor ama ekliyor: “Sadece Gilbert Arenas için”. Ve zaten “hiçbir zaman gay olabileceğime ihtimal vermezdim” diyerek de cinsel tercihlerinin tamamen dizginleyemediği fanboy’luğundan ileri geldiğini de belirtiyor. Şarkının sonunda da sevdiceğine sitemde bulunuyor: “Hey Gil, telefonlarıma cevap vermiyorsun, myspace’teki arkadaşlık teklifimi kabul etmiyorsun. Oysa bak ben senin formanı aldım, ayakkabılarını aldım ve şimdi de kalbini istiyorum.”

Hmm aslında ortada ciddi bir tespit var. Basketbol forumlarında uzunca süre geçiren bir insan olarak fanboy’luk müessesesinin nerelere varabileceğini gayet iyi gözlemleme şansım oluyor. Yaş grubu farketmeksizin bir sürü insan sevdikleri yıldız oyuncuya karşı resmen bir çeşit aşk besliyorlar ve Chris’ten de çok farkları yok. Çoğu zaman tapılan yıldız oyuncunun bireysel performansı takımının galibiyetinden çok daha önemli oluyor, zaten tuttukları da takım değil oyuncu. Amerikan sporları dışında pek de rastlanan bir olgu değil bu. Bu sebepten de kuşkusuz bunun ABD’ye has sebepleri var.

Avrupa’da “Barcelona’yı değil Messi’yi tutuyorum hacı” diyen pek tip bulamazsınız. Zira hem spor kulüplerinin daha farklı ve otantik bir cemaat işlevi vardır hem de yıldız sistemi o kadar pompalanmaz. Kitle oluşturma çabasının hatırı sayılır bir kısmını yıldız sistemine yatıran ve de bunu popüler kültürün her alanında yapan ABD’de ise bu olmazsa olmaz bir durum adeta. 90’larla birlikte yaygınlaşan bu “fanboy” kitlesinin kökenlerini de “groupie”’lerde bulmak mümkün. Ne olursa olsun sevdiği oyuncuyu fanatikçe savunan, yanlışlarını görmeyen, onun tüm ürünlerini satın almak isteyen ve bir kez olsun onu görebilmek için kendini yırtan bu insanların hayranlıklarını da biraz cesur davranıp “aşk” olarak nitelemek çok da yanlış değil. Chris’in de bu sadece eğlenceli olmanın ötesinde eleştirel olduğu videosunda dediği gibi “Formanı, ayakkabılarını aldım şimdi de kalbini istiyorum.” Başka bir deyişle “ben senin bizlerden istediğin her şeyi yapıyorum ve doğal olarak aşkını da hak ediyorum.” En klişe tabirle acı ama milyonların hayatının gerçeği de bu. Günümüzde hayran olmak da emek ve para isteyen bir iş ve sevgisinin karşılığını alamayan hayranların tehlikeli tepkileri de sıkça rastlanan bir şey.

Daha çok diyeceğim var bu konuyla ilgili ama Şakı-yorum’u da bayağı şakı-makale’ye dönüştürüyorum o yüzden kısa keseyim ve bu yıldız-hayran ilişkisinin incelendiği bir film önereyim(her ne kadar hayal kırıklığı yaratan bir yapım olsa da): “The Fan”, “Robert De Niro, Wesley Snipes”.

Saturday, February 3, 2007

Kobe vs Arenas-Anında Görüntü

Kobe ve Arenas..Nba'de sezonun en acımasız düellosunu kuşkusuz bu iki adam sayesinde izliyoruz. Geçtiğimiz sezon bu paye, ligin gelecekteki 10 yılının en büyük iki ismi olmasına kesin gözüyle bakılan Lebron ve D-Wade'e aitti. Öyle ki King James'in 47 sayıyla taçlandırdığı triple-double'ı ve Wade'in 44 sayılık performansı bizzat Miami'li süperstar tarafından "instant classic" olarak nitelendirilmişti. Aynı draftın çocukları, Nba'in gözbebekleri, yeni süperstarlar vs. gibi sıfatlarla anılan bu kısmen dostane rekabetin yerini bu sene iki patavatsız, dobra ve vahşi skorerin çatışması aldı.
İsimleri MVP adayları arasında da en yukarılarda geçen bu birbirinden Narcissus iki adam, aralarındaki sona erecekmiş gibi gözükmeyen rekabetin tohumlarını 17 Aralık 2006'da Staples Center'da atmıştı. 2 uzatmaya giden maçın-düellonun galibi ise 60 sayıyla kariyer ve kulüp rekorunu kıran Gilbert Arenas'tı. Kobe mi? 45 sayı ve ucundan kaçırılmış bir triple double. Tabii, Kobe gibi bir ego havzası bu mağlubiyetin altında sessizce kalamazdı ve zaten yeterince renkli olan bu maç bir de maç sonu demeçleriyle iyice şenlendi. Kobe'nin başlattığı sataşmalar, küçük görmeler, eleştiriler vs. Kısacası o günden bu akşama kadar kara mamba'nın belki de en büyük kamçısı Arenas'a karşı alınması farz olan bir intikamdı. Sonuç mu? Görev tamamlandı!
Ligin sahasında en iyi oynayan takımlarından Wizards, başrol oyuncusunun nispeten tutuk bir performans sergilediği maçta(29'da 9 saha içi isabetiyle 37 sayı!) Kobe ve intikam timine karşı son periyotta pes etti. Bilinçaltının Re-Ven-Ge Re-Ven-Ge tamtamları eşliğinde 39 sayı üretip 6 ribaund 6 da asist yapan şampiyon apoletli Kobe Bryant da son gülen iyi güler misali "ben hala en büyük skorerim" mesajını verdi. Hemen belirteyim, Jordan'dan sonra ligin gördüğü en azimli oyuncu olduğuna dair hiçbir şüphe taşımadığım Agent Zero lakaplı Arenas'ın beyni şu an Kobe'den tamtamları ödün almış durumda. Bu sebeple bir dahaki randevuyu bütüüüün çıkar gruplarının(basketbolseverinden reklamcısına, tv'sinden David Stern'üne) da dört gözle beklediğine eminim. Neyse benim birincil derdim keyifle, bu canavarlar ne kadar rekabetçi olurlarsa ortaya o kadar kaliteli sonuçlar çıkacaktır. Ha unutmadan bu rekabeti merakla bekleyenlerin gelecek sezona kadar dişlerini sıkmaları gerekecek zira kahpe takvim (ya da coğrafya mı demeliydim) normal sezonda farklı konferans takımlarının 2 maç yapmasına izin veriyor. El mahkum bekleyeceğiz, görüşmek üzere...

Ps: L.A Lakers 118-102 kazandı. Her iki oyuncu da ilk 35 dakika hiç dinlenmeden oynadı. Kobe 2.periyotta bomboş bir pozisyona smaç kaçırdı akabinde 360'la alaycı tezahüratlare cevap verdi. Kobe'nin azalan ya da yavaşlayan atletizmine de sonra bir parantez açarız.