Sunday, July 18, 2010

LeBron Faust

BU YAZI İLK OLARAK 18 TEMMUZ 2010 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.




Ne kararmış! Medya bizi senelerce bu ana hazırladı. New York Knicks gibi bir organizasyon tüm planlarını bunun üstüne kurdu. LeBron, transfer döneminde 6 takımı ayağına kadar çağırdı ve teklifleri dinledi. Nihayetinde yaz döneminin serbest kalan diğer yıldızları Dwyane Wade ve Chris Bosh’la birlikte Miami Heat’in yolunu tutarak modern NBA tarihinin en parıltılı üçlülerinden birini oluşturdu.

Aylar süren bekleyişin, onlarca senaryonun, röportajın, makalenin ardından LeBron James kararını 8 Temmuz akşamı ESPN ekranlarından canlı yayında açıkladı. “Karar” adlı programı 9.5 milyon kişinin seyrettiği tahmin ediliyor. “Yeteneklerimi alıp Güney Sahiline gitmeye karar verdim. Seneye Wade ve Bosh’la birlikte Miami Heat’te forma giyeceğim.” Bu sözler, ESPN’e tam 6 milyon dolarlık bir reklam geliri sağladı. Gerçi bu para bir hayır kurumuna bağışlandı ama zaten burada vurgulamak istediğim şey “Karar”ın topladığı ilgi.

“Karar”

Bu ilgi illa olumlu bir anlam taşımıyor elbette. LeBron kararını açıklar açıklamaz Cleveland Cavaliers taraftarları eski kahramanlarının formalarını yakmaya, billboardlarını taşlamaya başladı. Cleveland, ekonomik krizden hayli etkilenmiş mavi yakalı işçilerin kenti ve spor tarihinde isimleri başarısızlık ve şanssızlıklarla birlikte anılıyor. LeBron James onların belki de son şansıydı ve onun gidişiyle organizasyonun yaşadığı değer kaybı yaklaşık 100 milyon dolar olarak hesaplanıyor. 7 yıldır neredeyse her iç saha maçını kapalı gişe oynayan Cavaliers için bu müreffeh günler artık geride kaldı. Tüm bu ekonomik gerçeklerin ışığında takım sahibi Dan Gilbert’ın medyaya yazdığı ve LeBron’a hakaretlerle dolu olan mektubun sebebini de daha iyi anlayabiliriz. Dan Gilbert, sadece takımının en iyi oyuncusunu değil tüm basketbol dünyasının en önemli “mali varlığını” da kaybetmiş oldu ve artık sahibi olduğu şirket eskisi kadar değerli değil.

Tabii ki aylarca herkesi oyaladıktan sonra canlı yayında Miami’ye gideceğini açıklaması Cleveland taraftarlarını derinden yaraladı. Sadece kendilerini terk etmesi değil bunu yapış şekli de insanları zıvanadan çıkardı. Sevgilinizin sizden ayrıldığını ve artık başkasıyla beraber olduğunu bir cep telefonu mesajıyla bildirmesi gibi bir şey bu. Bu açıdan Clevelandlılar’ın öfkesini anlamak mümkün.

Fakat şunu da bilmek gerek ki LeBron James lige geldiği günden bu yana bir basketbolcudan çok daha fazlasıydı. Her şeyden önce LeBron, Nike gibi bir markanın ve NBA gibi koca bir organizasyonun yüzü. Kendisine yapılmış önemli yatırımlar var ve elbette bir insana daha 18 yaşındayken sağlanan bu imkânların hiçbirisi karşılıksız değil.

Neden Miami?

LeBron James, Miami Heat’e gitme kararı dâhil olmak üzere bugüne kadar aldığı hiçbir kararı tek başına almadı. Bu kadar önemli ve potansiyelli bir ticari varlık zaten kafasına estiği gibi davranamaz. İddia ediyorum, LeBron’un yaptığı her önemli açıklamada, aldığı her büyük kararda ilk sözler hep Nike, NBA başkanı David Stern ve ESPN’e aittir. Dolayısıyla Stern’ün geçtiğimiz günlerde yaptığı ve LeBron’a hafif eleştirel yaklaştığı açıklamayı da çok ciddiye aldığımı söyleyemem.

LeBron James, bu kurumların bir numaralı pazarlama aracı lakin spor piyasasında başarı her şeydir. LeBron James markasının küresel ölçekteki değerini arttırmanın bir numaralı yolu 25 yaşındaki yıldızın şampiyonluk kazanmasından geçiyor. Nike ve NBA de bunun bal gibi farkında! LeBron’un Miami tercihi ilk anda imajını olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Fakat işler bekledikleri gibi gider ve şampiyonluk hatta şampiyonluklar kazanabilirlerse bugün LeBron’u eleştiren herkes 3 sene sonra medyanın da gazıyla onu yeniden Michael Jordan statüsüne çıkartacaktır. Clevelandlılar hariç!

Günümüz sporlarında “kahraman” olmak

LeBron’un henüz kararını açıklamadığı ve herkesin “alıcam LeBron’u vurucam kırbaçı” edasıyla yazılar yazdığı dönemde bir Cleveland taraftarının kaleme aldığı Working Class Hero(İşçi Sınıfı’nın Kahramanı) adlı yazıdaki şu sözler beni çok etkilemişti: “Cleveland, çok zor günler geçiren biz mavi yakalı işçilerin şehri. LeBron James sen de Ohiolusun Cleveland’a 30 km. uzaklıktaki Akron’da doğdun, büyüdün. Tüm bir şehir hatta Ohio eyaleti seni kahramanı olarak görüyor. Eğer kalırsan bütün bir şehri kurtaracaksın ve işçi sınıfının kahramanı(working class hero) olacaksın.”

Bu romantizmin bozulması uzun sürmedi. LeBron bir kahraman değil. LeBron bir basketbolcu ve iş adamı. İşçi sınıfının kahramanı olmak ne onun, ne Nike’ın, ne de David Stern’ün işine gelirdi ve nihayetinde ortaklık yaptığı şirketlerle birlikte ekonomik açıdan “doğru” bir karar verdi.

LeBron James, kişisel olarak sevdiğim sporcular içerisindedir. Fakat ona bakınca hep bir Faust görüyorum. Yeteneklerini, kişiliğini daha çok şöhret, daha çok para ve başarı uğruna Nike, David Stern ve ESPN’e ipotek etmiş bir doğa harikası. LeBron James onlarsız da kazanabilirdi ve onların yarattığı medya desteği olmadan çok daha sempatik bir figür, Clevelandlı taraftarın yazdığı gibi bir halk kahramanı olabilirdi eğer 17 yaşındayken kapısını çalan, Nike’a “Zavallı şeytan, sen bana ne verebilirsin ki?” diyebilseydi…

Ne yazık ki günümüzde endüstri sporları böyle seçimlere pek imkân tanımıyor. Leo Lowenthal’in dediği gibi geçmişte bir insan ancak ürettikleriyle kahraman olabilirdi, günümüzde ise ne kadar tüketilirseniz o kadar büyüksünüz. LeBron eninde sonunda bir şampiyon olacak ama hiçbir zaman bir Muhammed Ali, bir Bill Russell, bir Jesse Owens olamayacak. Ben de bunun için asla LeBron’u kabahatli bulmayacağım. Değil mi ki insan “yeryüzünün en tuhaf mahlukudur…”

No comments: