Sunday, June 6, 2010

‘Bir başka 1966!’


BU YAZI İLK OLARAK 6 HAZİRAN 2010 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.

1966’da İngiltere’de düzenlenen 8. Dünya Kupası, televizyonlardan naklen yayınlanan ilk şampiyonaydı. Bu özelliğiyle bir milat teşkil eden turnuvadan geriye, tükenmeyen tartışmalar, unutulmayan enstantaneler, renkli figürler kaldı.

4-2’lik İngiltere-Batı Almanya finalinde İngiliz Geoff Hurst’ün gol olarak kayıtlara geçen ama çizgiyi geçip geçmediği halen tartışılan şutu… Portekizli Eusebio’nun muazzam performansı ve kaydettiği 9 gol… Turnuva öncesi çalınan Jules Rimet Kupası’nı bulduktan sonra tüm İngiltere’nin sevgilisi haline gelen Pickles adlı köpek… İlk örneklerine 1938’te Karl Rappan’ın verrou taktiğinde, sonrasında Boris Arkadiev ekolündeki Sovyet takımlarında ve nihayet İtalyanların katenaçyo sisteminde rastladığımız libero pozisyonunun 20 yıl sürecek egemenliğinin başlangıcı…
Ve belki de hepsinden daha etkileyici bir hikaye: Hakkında hiçbir şey bilinmeyen Kuzey Kore’nin, dünya devi İtalya’yı yenerek çeyrek finale yükselmesi…

CHOLLİMA HAREKETİ YEŞİL SAHALARDA

Dünyanın geri kalanı için günümüzde dahi bir muamma olmaya devam eden Kuzey Kore, 1966’da Batı dünyası için uzaydan gelmiş bir düşmandan farksızdı. Ülkenin başkenti Pyongyang’ın Amerikan bombalarıyla yerle bir edilişinin üzerinden sadece 16 yıl geçtikten sonra, Kim Ill-Sung’un kalkınma atılımı Chollima Hareketi’nin öncülüğünde ayağa kalkmaya çalışan ulusun dışa kapalı ideolojisinde belki de dünyanın geri kalanıyla iletişim kurmasına olanak sağlayan tek araç futboldu.

Sovyet ülkeleri için spor, rejimin propaganda araçlarından biriydi. Bu sebeple devlet her zaman için sporu desteklemiş ve teşvik etmiştir. Kuzey Kore’nin dışa kapalılığı ve kaynaklarının kıtlığı ise sporun bu işlevini önemsiz kılmış ve neticesinde spor, devlet tarafından desteklenmeyen bir faaliyet olarak kalmıştı. Ülke, 1966’da Dünya Kupası’na katılma hakkını elde ettiğinde sporcuların çoğunluğu ordu üyesiydi. Hatta Dünya Kupası’na katılmak için Asya/Okyanusya finalinde karşılaştıkları Avustralya takımından Geoff Sleight, teknik olarak çok üstün olmalarına rağmen Kore’ye kaybetme sebeplerini “Bizden çok daha sert ve hızlılardı. Adamlar ordu mensubu, nasıl baş edebilirdik ki?” diyerek açıklayacaktı.

Kuzey Koreliler sert ordu geleneğinden gelmenin avantajıyla müthiş bir kondisyona ve disipline sahiptiler. Hız, çeviklik gibi fiziksel özellikleri üst seviyedeydi. Takım oyununu sahaya yansıtmayı da çok iyi beceriyorlardı. Kendilerini, çalışkanlığı ve azmi yücelten devlet politikası Chollima’nın futbol sahalarındaki temsilcileri olarak görüyorlardı. SSCB, Şili ve İtalya ile aynı gruba düşen takım, maçlarını bir işçi kenti olan Middlesbrough’da oynayacaktı. ‘The Game of Their Lives’ belgeselinde Daniel Gordon’un açıkladığı üzere, Middlesbroughlular, Kuzey Koreli futbolcuları bağırlarına bastılar; çünkü tıpkı kendileri gibi onlar da zayıf, hor görülen, küçümsenen taraftı. Bunun yanında Kuzey Kore’nin atak, enerjik futbolu ve oyuncularının sergilediği alçakgönüllü, güler yüzlü tavırlar, kenti bir anda Kuzey Kore sevdalısı yapmıştı.

KUZEY KORE MUCİZESİ

İlk maçlarını güçlü SSCB’ye karşı oynayıp 3-0 kaybettiler. İkinci maç Şili’yleydi. Son dakikalara 1-0 geride giren Kore, taraftarın da büyük desteğiyle ‘88’de eşitliği yakaladı ve çeyrek final için umutlarını korudu. Son maç, kadrosunda Mazzola, Facchetti, Rivera gibi yıldızları bulunduran dünya futbolunun lokomotiflerinden İtalya ile oynanacaktı. Haklı olarak kimse Kuzey Kore’ye şans vermiyordu. Fakat işçiler ve ordu mensuplarından oluşan amatör kadrosuyla Kuzey Kore, 19 Temmuz 1966’da sahaya çıktı ve bir dişçi olan Pak Doo Ik’in golüyle gök mavilileri yenmeyi başardı. Sonuç tüm dünya için bir şoktu. İtalya’nın yıldızları büyük protestolar eşliğinde evlerine dönerken, bu tarihten sonra milli takımın alacağı her şok mağlubiyet “Un altro 1966”, yani “Bir başka 1966” olarak medyada yer bulacaktı.

Kuzey Kore, çeyrek finalde dönemin Pele ile birlikte en iyi oyuncusu olarak kabul edilen Eusebio’lu Portekiz’le karşılaştı. İlk 25 dakikada art arda 3 gol bulan Koreliler tüm dünyayı yeni bir şoka hazırlarken, Eusebio’nun farklı planları vardı. 32 dakikada 4 gol attı “Panter” ve Portekiz, maçı 5-3 kazanarak yarı finale yükseldi. “Eusebio çok hızlıydı, çok güçlüydü, çok akıllıydı ve ben onun şutlarını kurtaracak kadar iyi bir kaleci değildim.” Kuzey Kore kalecisi Lee Chang Myung, halkına özgü alçakgönüllülükle gerçekleri böyle ifade etmişti. Kuzey Koreli futbolcular, ülkelerine büyük bir gururla döndüler. Gerçi futbolculardan bazılarının Portekiz maçı öncesi hayat kadınlarıyla birlikte olduğu gerekçesiyle idam edildiği, Güney Kore’ye ait medya organları tarafından iddia edildi ama Kuzey Koreliler bu iddiaları hiçbir zaman kabul etmedi.

KUZEY KORE 2010

Tarihi turnuvadan 44 yıl sonra, Kuzey Kore yeniden futbolla dünya arenasında. Takım, tıpkı 1966’da olduğu gibi şampiyonanın en zayıf ekibi olarak gösteriliyor. Gruptaki rakipleri kuvvetli: Brezilya, Portekiz ve Fildişi Sahili. Kabul edelim ki Kuzey Kore’nin 1966’yı tekrar etme ihtimali yok denecek kadar az, ama yine de kuvvetli olduğu taraflar var. Takım 6 aydır bir ordu disipliniyle turnuvaya hazırlanıyor ve fiziksel olarak üst seviyedeler. Kuzey Kore’nin en önemli ismi, Japonya’nın Kawasaki Frontale takımında oynayan Jong Tae-Sae. Takım, 1966’daki sürprizi tekrarlayacaksa bu yolda ‘Halkın Rooney’si’ lakaplı Jong Tae-Sae’ye büyük iş düşecek.

Kısacası, Kuzey Kore cephesinde değişen pek bir şey yok. Takım ruhu, disiplin, hız ve çeviklik en önemli artıları. Tabii bir de Kuzey Kore’ye has bilinmezlik… İtalyanların deyimiyle “Bir başka 1966” yaşanır mı? Zor ama unutmayalım ki, 1966’dan önce de otoriteler bu soruya böyle cevap veriyordu.

1966 takımından Lim Zoong Sun, turnuvadan sonra “Futbolun barış için önemli bir araç olduğunu öğrendik” demişti. Şu sıralar Güney Kore ve Kuzey Kore’nin arası yine gergin. Böylesi bir ortamda Güney Kore kaptanı Park Ji Sung’un, şu sözleri bir kat daha önem kazanıyor: “Umarım Dünya Kupası sayesinde Kuzey Korelileri daha yakından tanıma fırsatı buluruz.”

No comments: