Saturday, April 3, 2010

Oyuncakçı dükkânında kadının yeri

BU YAZI İLK OLARAK 4 NİSAN 2010 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.

Kadınlar voleybolu bu ülkenin katı, erkek egemen medyasında kendine az da olsa yer bulabilen sayılı “karşı cins” sporundan biri. Özellikle “Karşı cins” diyorum zira spor endüstrisi ve medyasının yazısız kurallarından biri sporun eril bir faaliyet olmasıdır. Buralarda kadının spor yapmasına ancak “izin verilir” ve kadınlara spor sayfalarında lütfen “yer ayrılır”. Ayrılan ufak kısımların da mümkün olduğunca cinsiyetçi bir içerikte olmasına özen gösterilir. Bu yüzden de Türk spor medyasında kadının yeri %90 oranında “seksi fotoğrafları için tıklayınız” haberciliğindedir.

2 sezondur ligde fırtına gibi esen ve bu hafta sonu da Indesit Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali’nde mücadele ederek taraftarlarını sevince boğan Fenerbahçe Acıbadem’in bunca başarısına rağmen ülke gündeminde kendisine yer edinebilmesi bile büyük şanssa varın gerisini siz düşün.

Fakat sanmayın ki kadın sporlarının medyadaki temsilinde yaşanan ayrımcılık sadece ülkemize has bir durum. Kapitalist düzende spor endüstrisi sanılandan çok daha sistematik ve kemikleşmiş bir ajandaya göre hareket eder. Spor, sistemin nazarında bir kültürel hegemonya aracıdır. Bu yüzden hayatın ta kendisini spor sahalarında görünce şaşmayız. Milliyetçilik sporda da vardır. Cinsiyetçilik sporda da vardır. Sınıfsal ayrım sporda da vardır.

Kadın, nasıl sistem tarafından erkeğin bir adım gerisine itiliyorsa sporda da aynı şey söz konusudur. Bu yüzden ilk modern olimpiyatlara kadınların katılması yasaktı. Ve yine aynı sebepten spor halen önceliğin ve egemenliğin erkekte olduğu, düpedüz maço bir alan.

Bir devin doğuşu: Brittney Griner

Şu sıralar ABD’li sporseverlerin gözü kulağı Üniversitelerarası Basketbol Turnuvası’nda(NCAA). Erkekler ve Kadınlar’da eş zamanlı olarak oynanan şampiyonada medya ilgisi ağırlıklı olarak erkeklerin üzerinde. Fakat Erkekler turnuvasının tüm heyecanına karşın asıl fırtına Kadınlar’da kopuyor.

Her şeyden önce Kadınlar Turnuvası’nı izleyenler Brittney Griner adında bir devin doğuşuna tanıklık ediyorlar. 2.04’lük Griner, birçok otoriteye göre bayan basketbol tarihinin gördüğü en yetenekli oyuncu. Lisa Leslie’den de Candace Parker’dan da daha yüksek bir potansiyeli olduğu söylenen genç yıldız adayının bu sezonki istatistikleri bu cesur iddiaları güçlendiriyor: 18.8 sayı 8.6 ribaunt 6.9 blok!

Baylor Üniversitesi’nin formasını giyen Griner, Dörtlü Final’de bu gece sadece bu sezonun değil tarihin en iyi kadın kolej takımlarından biri olarak gösterilen Connecticut’a karşı mücadele edecek. Bayanlar Basketbolunun tarihine geçmeye aday maçlardan biri. İnternet erişiminiz varsa www.atdhe.net sitesi üzerinden TSİ ile sabaha karşı 4’te yayınlanacak olan bu karşılaşmayı izleyebilirsiniz.

Semenya kavgaya devam ediyor

“Karşı cinsin” spor âlemindeki diğer önemli gelişmeler daha önce defalarca yazdığım Caster Semenya cephesinde cereyan ediyor. 2009 Dünya Şampiyonası Bayanlar 800 Metre yarışında altın madalyaya ulaşan Semenya aleyhine yürütülen cinsiyetçi ve ırkçı kampanya halen devam ediyor. Yarışma sonrası Semenya’nın kişilik haklarını ayaklar altına alırcasına kopartılan medya vaveylası sonucunda cinsiyet testine tabi tutulan Güney Afrikalı atletin spor yapma hakkı halen askıda. Hafta içi Nisan ayında spora dönmeyi planladığını açıklayan atlete, IAAF’in nemrut cevabı gecikmedi: “Test sonuçları en erken Haziran’da belli olacak. O zamana kadar yarışamazsın.”

Geçtiğimiz aylarda medyaya sızdırılan öncü raporlarda Semenya’nın vücudundaki testosteron-erkek hormonu-seviyesinin anormal miktarlarda olduğu ve genç atlette kadın yumurtalığı yerine erkek yumurtalığı(iç organ olarak) saptandığı iddia edilmişti. Bu dedikodular ilk ortaya çıktığında yazdığım yazıda şöyle demiştim: “Umarım herkes şunun farkındadır ki Batı medyası ve IAAF tarafından çift cinsiyetli olarak tanılanan Caster Semenya’nın başını derde sokan şey sahip olduğu erkek yumurtalığı değil kadınlığıdır.“

Bunun hala arkasındayım ve tek başına Caster Semenya örneği bile sporun kadına karşı bir baskı örgütü olarak kullanıldığının kanıtıdır. IAAF’in dayattığı “erkek kadından üstündür” içsesli propagandayı bir anlık kenara bıraksak bile şurası açıktır ki Caster Semenya, kendisi çıkıp aksini söylemediği sürece kadındır ve bizlerin bunu tartışmak zorunda olmamız bile utanç vericidir. Annesinin gözyaşları içinde verdiği bir röportajda söylediği gibi: “Caster’in kız olduğundan elbette eminim, onu ben doğurdum ben büyüttüm.” Ötesi var mı?

Not: Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz BirGün Gazetesi spor müdürü Alp Can’a rahmet, ailesine ve sevenlerine sabır diliyorum.

No comments: