Monday, August 24, 2009

Semenya'nın arkasındayız!

BU YAZI İLK OLARAK EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.

En güzelini ‘Şampiyon’ dedi aslında: “Beni buraya neden getirdiniz? Bıraksaydınız da köyümde kalsaydım.” 18 yaşındaki Güney Afrikalı, Dünya Kadınlar 800 metre şampiyonu Caster Semenya birkaç gündür “medeni” dünyanın iğrençlikleriyle savaşıyor. Kendisini yeterince ‘kadınsı’ bulmayan Dünya Atletizm Federasyonu’nun faşist yöneticileri, Semenya’ya haksız bir cinsiyet testi dayatmakta. Ve tüm bu spekülasyonların odağında bırakılan 18 yaşındaki şampiyon, kendi deyimiyle bir cüzamlı gibi muamele gördüğü bu ‘modern’, ‘medeni’ dünyadan nefret etmiş vaziyette.

“Medeniyetiniz batsın” diyesi geliyor insanın ama neden şaşırıyoruz ki? Kadının spordaki yeri her zaman için taraflı ve ideolojik olmuştur. Hatta daha ileri gidip kapitalist toplumda sporun, toplumun erkek egemen unsurları tarafından kadına karşı bir baskı örgütü olarak kullanıldığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Tarihsel olarak baktığımızda ırkçılık ve cinsiyetçilik, sporları yöneten o çok bilmiş elit güruhun korumaya çalıştığı ilk tabular olarak göze çarpar.

Bir Yunan kadını olan Stamata Revithi, 1896 yılında Atina Olimpiyatları’na katılmak istediğinde yetkililer ne yapacaklarını dâhi bilemediler. Çünkü ‘kadın’, pederşahi spor dünyasında kabulü mümkün olmayan bir figürdü. Siyahların profesyonel olarak futbol oynama özgürlüğünü kazandığı ilk ülke olan Brezilya’da bu hakkın kabulü 1930’ları bulur. Burjuva medyasının “aristokrat spor” olarak yücelttiği golfün Tiger Woods’a rağmen günümüzde dahi elitist ve ırkçı bir spor olduğu rahatlıkla iddia edilip kanıtlanabilir. Revithi’den 50 sene sonra, olimpiyat sözcüsü Norman Cox, o dönem toplumsal ve uluslararası baskıları aşıp yeni yeni arenalara çıkmaya başlayan siyahi kadın sporcuların haksızlık yarattığı, dolayısıyla kendilerine ait bir alanda örneğin “hermafrodit kadınlar” alanında yarışmaları gerektiğini tüm fütursuzluğuyla söyleyebildiğinde tarih 1950’ydi.

Sporda bu gibi önyargılar her zaman için söz konusu elitlerin avam olarak nitelediği tabanın ilerici ve devrimci baskılarıyla yıkılmıştır. Bu açıdan baktığımızda sporun eşitlik uğruna bir mücadele alanı olması bakımından önemli bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. Fakat kimi tabuları yıkmak da kolay olmuyor. Freud, Totem ve Tabu’da şöyle buyurur: “Tabular ilkel insanın korkularıdır ve insanlık geliştikçe yıkılmaya mahkûmdurlar.” Biz daha yeterince gelişememişiz ki, halen kadının spor dünyasındaki yeri mümkün olan en marjinal noktaya itilmeye çalışılıyor ve tabular yaşamaya devam ediyor.

Caster Semenya’ya dayatılan tüm bu test hikâyesi aslında bundan ibaret. İnsanları tek tipleştirmeye ve yaftalamaya bayılıyoruz. Spor da bunun için bulunmaz bir mekân. Özellikle mevzu kadın-erkek olunca, ezberimizi bozan hiçbir görüntüye tahammülümüz yok. “Erkek gibi vurdu”, “erkek gibi koştu”, “erkek gibi osurdu”. Kadının tüm üstün özelliklerini seksizme bağlayabilen kültürel kodlar arasında yaşıyoruz ve bu tutum spor çevrelerini ve medyayı ezelden beri domine etmiş vaziyette. Muhtemeldir ki çıkış yapan her kadın atletin, kadınsılığını kanıtlamak adına dergilere soyunması da bu sebeptendir. Seksiliği ve güzelliği kanıtlamak dişiliği onaylatmanın ilk şartı olarak görülüyor.

Semenya’nın başına gelenlere baksanıza; yeterince güzel ve kadınsı bulunmayan bir atlete cinsiyet testi dayatılıyor. Semenya, bir kadın dergisine çırılçıplak soyunsa hepimiz rahatlayacağız. “Oh be kadınmış” diyip dergiyle beraber lavabonun yolunu tutarken acaba 1986’da benzer bir durumda biyolojik olarak tamamen kadın olmasına rağmen erkek kromozomlarına(XY) sahip olduğu anlaşılan İspanyol atlet Maria Jose Martinez-Patino’yu hatırlayacak mıyız? Hayatı boyunca bir kadın olarak yaşayan, sevişen, koşan, aşık olan İspanyol sporcuya bilim, kadın olmadığını söylediğinde bu saçma karar ona kendi deyişiyle “arkadaşlarına, nişanlısına ve sporcu lisansına” mal olmuştu.

Semenya’ya dayatılan cinsiyet testi faşistçedir. Cinsiyetçidir, ayrımcıdır ve iğrençtir. Kadın olarak yaşayan, kadın kimliği taşıyan bir insanın ve her şeyden önce “Caster, benim kızım, onu ben doğurdum” diyen bir annenin tüm duyguları, samimiyeti ve özgürlüğü hiçe sayılarak Semenya’nın kişilik haklarına ve yaşam alanına tecavüz edilmektedir. Düşünün bir kere, diyelim ki bu test sonucu Semenya’nın hermafrodit olduğu anlaşıldı ya da kromozomları XX değil de XY çıktı. Genç sporcu, sahtekâr bir dopingliymişçesine muamele görecek, madalyası ve profesyonel olarak spor yapma hakkı elinden alınacak ve 18 yıllık yaşamının tüm emekleri gasp edilecektir.

Yere batsın biliminiz de, kromozomlarınız da, testleriniz de. Dünya Atletizm Federasyonu bir kez daha kanıtlamaktadır ki erkek egemen kapitalist toplumda spor, kadınlara ve eşcinsellere karşı kullanılan bir baskı örgütüdür. Semenya’nın arkasındayız ve son olarak “Altın kız erkek mi kadın mı? Fotoğraflarına bakın siz karar verin” diyen iğrenç Hürriyet gazeteciliğine de buradan en derin lanetlerimi kusuyorum.

No comments: