BU YAZI İLK OLARAK 03.01.2010 TARİHİNDE EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.
2009’u geride bıraktık. Bunun bir anlamı iki bin dokuzun tarih olmasıysa diğeri de her tarafımızın yılın en’leri değerlendirmeleriyle kuşatılmasıdır herhalde. Üstelik sadece sembolik “1” yılı değil “10” yılı da geride bıraktığımız için 21.yüzyılın ilk 10’luğunun da muhakemesi bol bol yapılıyor medya mecralarında. Sıkıcı değil aslında. Maziye bir bakıverip analiz yapmak, ahkâm kesmek bize yoldaşlarımızdan miras bir alışkanlık. Fazla kafa açmayalım öyleyse eleştirel suratımızı takınıp kısmen de olsa hatırlayalım ne olmuş ne bitmiş; değil mi ki klişelerin her daim sıkıcı olduğu iddiası klişelerin en büyüğüdür!
Yılın Çuvallayan Spor Otoriteleri
Futbolda geride bıraktığımız devreyi spor otoritelerinin tahminleri yörüngesinde değerlendirerek başlayalım. Spor adına yazan çizen kesimin vazgeçemediği bir huydur; her mevsim başı allame-i cihan pozları takınıp Nostradamusvari kehanetlerde bulunmak. İyi de çuvalladığımız zaman neden bunun ceremesini çekmeye yanaşmıyoruz? “Ferrari, Gökhan Zan etmez” demek kolay da haksız çıkınca “ben bir nane yedim ey okur, daha önce izlemediğim bir futbolcu hakkında astım kestim” demek pek zor. Matteo Ferrari kanımca ilk yarının en iyi oyuncusuydu. Onun şefliğindeki Beşiktaş savunması kalesinde sadece 10 gole izin verdi ve böylece Ferrari kehanetinde yanılan Mehmet Demirkol bu hareketiyle yılın çuvallayan spor otoriteleri listesine hızlı bir giriş yaptı.
Rijkaard’ın sistemine tamamen zıt, 2 ağır stoper Servet ve Gökhan Zan’ı ligin en iyi tandemi olarak etiketleyen Rıdvan Dilmen de bu listedeki yerini hak eden bir başka kodaman. Zira burada sadece bireysel oyuncu tahmininde yanılma değil aynı zamanda Rijkaard 4-3-3’ünden tamamen bihaber olmak da söz konusu. Avrupa futbolunu biraz takip ediyorsanız Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. 2 ağır stoperin aynı anda sahada olması Barça 4-3-3’ünü felç eder. Çünkü savunmayı sahanın 40.metresine kadar çıkarmak, oyunu rakip alana yığmak, top kaptırıldığında ilk pres başarısız olursa defans arkasına atılacak toplara çabuk müdahale edebilmek bu sistemin olmazsa olmazlarındandır. Servet ve Gökhan Zan’lı ağır Galatasaray savunması bu becerilerden tamamıyla yoksundu. Sonuç olarak da 21 gol gördüler kalelerinde. Rıdvan Dilmen’i listeye dahil etmek için yeterli bir rakam.
Bunca çuvaldızdan sonra ele iğne almanın zamanı da geldi elbette(kendimi otorite olarak görmüyorum yanlış anlaşılmasın). Bendeniz neler yumurtladım da nerelerde hatalı çıktım? Galatasaray’da yaşanacak sistem uyuşmazlığını sebepleriyle birlikte kusursuz bir şekilde bilmeme rağmen “Galatasaray ve Fenerbahçe at başı gider. 80’in üstünde puan toplar. Rakiplerine fark atar” gibi yorumlarımda yanıldığım açıkça ortaya çıktı. Şu spor yorumculuğu belki de dünyanın en kolay işi ama aynı zamanda hata payı da bir o kadar fazla. Hata yaptığımız zaman açık yüreklilikle onu üstlenebilmemiz gerektiğine de bu yüzden vurgu yaptım. Spor yorumculuğu yahu; sadece saha içinde yaşananları değerlendirirken bu kadar kibre, afra tafraya ne gerek var!
Memleketimden Spor Rezaletleri
Son bölümü Memleketimden Spor Rezaletleri’ne ayıracağım. İşte Türk Sporu’nun 2009 yılında başını kuma gömmek istediği anlar.
1-Şoven nefretin Bursaspor-Diyarbakırspor maçında ayyuka çıkması üzerine ırkçılığı Hitler ve Hollywood “seni lanet olası zenci” repliğinden ibaret sanan, Atatürk milliyetçiliği geyikleriyle büyütülmüş Türk medyasının şaşkınlıktan küçük dilini yutması.
2- Melih Gökçek’in biricik oğluşu Ahmet Gökçek’in Türkiye’ye” babanın sahip olduğu siyasi güç kullanılarak bir kulüp nasıl iç edilir ve koca bir camia nasıl ele geçirilir” dersi vermesi. Daha da eğiticisi, ileride yayınlanması olası “Bir kulüp nasıl yönetilmez” serisinin ilk kitabını 70 milyonun önünde uygulamalı olarak tatbik etmesi.
3- Süreyya Ayhan’ın doping kullandığı gerekçesiyle atletizmden men edilmesi. Bir spor programında konuyla alakalı kurulan telefon bağlantısında dünya çapındaki bir yeteneğin kariyerinin içine eden adam olarak tarihe geçmesi farz olan Yücel Kop’un spikere “Süreyya şu an bebeğe bakıyor, sizinle konuşamaz” demesi.
4- Galatasaray Erkek Basketbol takımının üç kuruşluk önemi olmayan bir hazırlık maçında cezalı Cemal Nalga’yı Tufan Ersöz’ün formasıyla sahaya sürmesi. Bu dahiyane fikrin mucidi koç Okan Çevik’in savunmasında milli duygularla hezeyana kapıldığını ifade etmesi.
5- Bir klasik: Fenerbahçe-Galatasaray derbisi etrafında şekillenen saha içi çirkinlikler, tribün rezaletleri ve acınası olarak nitelenebilecek medya yansımaları.
6- Yazdıkça etrafa nefret tohumları saçan fanatik bir taraftar ve gidişiyle bizleri derinden sarsan(!) Ertuğrul Özkök’ün eski damadı olması dışındaki tek vasfı mide bulandırıcı milliyetçi şarkılar yapabilme yeteneği olan Ercan ”Ebabil” Saatçi’nin bir zamanlar Türkiye’nin en büyük gazetesi olma iddiasına sahip olan Hürriyet’in spor koordinatörlüğüne getirilmesi.
Türkiye, 2010’a işçilerini madenlere, tersanelere, soylulaştırılan(!) kentlere gömerek girdi. En ileri kapitalist ülkelerin dahi iflasını yaşadığı neo liberal politikaların tam gaz devam ettiği, çalışan haklarının biteviye ihlal edildiği bir ülke olarak adım attık yeni 10 yıla. Seçimle meclise getirilen partilerin kapatıldığı, mücadeleyle kazanılmış demokratik hakların gasp edildiği, ordu ve emniyet kurumlarının çetelerle işgal edildiği bir haldeyken karşıladık yeni yılı. 2000’lere girerken de böyleydik, böyle anti-demokratik, böyle emekçi düşmanıydık. Değişen pek de bir şey yok. Yeni yılınız kutlu olsun o halde!
Showing posts with label ercan saatçi. Show all posts
Showing posts with label ercan saatçi. Show all posts
Sunday, January 3, 2010
Sunday, November 8, 2009
Futbolukürdi ve sevgili damat
BU YAZI İLK OLARAK EVRENSEL GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.
Ragıp Duran’ın tabiriyle ‘Futbolukürdi’ haftanın gündemini oluşturmaya devam ediyor. Gaziantep deplasmanında maruz kaldıkları ırkçı tezahüratları düşünürsek, Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer’in, “Galatasaray maçına çıkmayacağız” tehdidi azdı bile. Fakat haklı isyanına, haksız bir hakem hataları söylemi ve komplo teorileri karıştırması, elini zayıflattı. Zira medya, olayı “ırkçı tezahürat” bağlamından buraya çekti. Manipülasyondaki ustalıklarına diyecek yok. Hafta boyunca birçok yazardan, asıl ırkçılığı ‘bölücü’ Kürtlerin yaptığını anlatan ve Çetin Sümer’in böyle tehditlerle bir yere varamayacağını tavsiye eden yazılar okuduk.
“Kahrolası feodaller” yapmışlardı yine yapacaklarını. Tertemiz, el değmemiş sporumuza siyaset karıştırmışlardı bir kere. Üstelik federasyonun perşembe akşamı açıkladığına göre ortada ırkçı tezahürat falan da yoktu. Diyarbakır’ın cümlesi halüsinasyon görüyordu. Yoksa bu adamlarda bölücülük geni mi vardı kuzum?.. Zaten başkan dedikleri o adam da Amerika’nın Sesi radyosuna “Diyarbakırspor Kürt milletinin takımıdır” açıklamasını yaparak Amerikancılığını, Sorosçuluğunu, bölücülüğünü, ırkçılığını ve tanrıtanımazlığını toptan kanıtlamamış mıydı?.. Diyarbakırspor olsa olsa Dağ Türklerinin takımı olabilirdi. Hem zaten güzeller güzeli İzmir’imizin takımları dururken Diyarbakır’ın ne işi vardı Süper Lig’de?..
Spora siyaset karıştırmaktan mı bahsediyoruz? Kürtleri uyutmak için devletin futbolu kullandığı ve bunun için de Diyarbakırspor’u 2001 yılında ite kaka birinci lige çıkarttığını bilmeyen yok. O zaman devlet politikasıdır diyerek suskun kalan medyanın, kent kendi imkanlarıyla kavrulmaya çalıştığı zaman “Spora siyaset karıştırdılar” diye ağlaması ne kadar inandırıcı? Kaldı ki her deplasman maçında ırkçı saldırılara maruz kalan bir kent takımının kendini savunmak istemesi suç mudur? “Kürt sorununun” çözümünde ne kadar aşama kaydedilirse kaydedilsin, devletin yarattığı bazı reflekslerden arınmak kolay olmuyor. Bugün Kürt mücadelesinin en basit kazanımları dahi yeni bir alana entegre edilmeye çalışılırken zorluklarla karşılaşıyor. Spor alanında yaşadıklarımız ve Diyarbakır’ın olduğu gibi, yani bir Kürt takımı olarak kabulüne gösterilen tepki de bunun bir kanıtı.
Nihayetinde federasyon, “Irkçı tezahürat falan yok, siz yanlış duymuşsunuz” dedi ve Gaziantepspor’a ceza vermedi. Ama asıl bomba gün içerisinde başka bir ceza haberiyle patladı. Radikal’in haberine göre sezon başında “Irkçılığa ve Endüstriyel Futbola Karşı Futbol” temalı bir dostluk karşılaşması olarak oynanan Adana Demirspor-Livorno maçında açılan “Güler Zere ölmesin” ve Che, Deniz Gezmiş pankartları yüzünden 10 kişiye toplam 100 bin TL ceza kesildi. Radikal’in okuyucu yorumlarında konuyla alakalı çok manidar bir cümleye rast geldim: “Güler Zere ölmesin pankartı açmanın cezası 100 bin TL, acaba Güler Zere ölsün pankartı açılsa herhangi bir ceza kesilir miydi?” Federasyon bunun cevabını perşembe günü aldığı kararla verdi. Müsterih ol necip Türk milleti, kanser hastası bir kimsenin özgürlüğü için pankart açmak suç, koca bir şehri “terörist” diye damgalamak suç değil. Helal olsun! Size de bu yakışırdı.
‘DAMAT SEN KÜFÜR DE Mİ EDİYORDUN?’
Geçelim haftanın diğer manşetine... Ercan Saatçi’nin bu ülkede bir gazetenin “spor koordinatörü” olmaması gerektiğinin anlaşılabilmesi için ağzından küfür çıkması gerekiyormuş. Bilmem kaç senedir sayısını öğrenmeye korktuğum adet fanatizm ve cehalet kokan yazı yumurtlayan bir adamın, Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden biri aracılığıyla yarattığı tahribatın farkına varılabilmesi için gereken buymuş yani. Neyzen Tevfik’e ithaf edilen o sözlerden biri geliyor aklıma: “Türk milleti gariptir, her lafı kaldırmaz” Devamını da siz getirin bir zahmet.
İşin komik yanı, malum küfür videosu ortaya çıkınca Saatçi’nin, saf altın damattan içgüveysinden hallice statüsüne düşmesi. Köşe yazarlığına devam edecekmiş Ercan Bey ama o da kesin değilmiş. Demek ki bu ülkede “spor koordinatörü” olup olamamanız küfürbazlığınıza kalmış. Ağzı biberlere layık bir küfürbazsanız, koordinatör değil ancak köşe yazarı olabilirsiniz. Ha tabii aynı zamanda genel yayın yönetmeninin de damadı olmalısınız ama bu ayrıntıları geçelim mirim. Şıngır mıngır sosyete!..
Yani sırtını dağlara vermiş Saatçi, bugüne kadar yediği yüzlerce naneyle değil ama tek bir küfürle tu kaka oldu öyle mi? Üzüldüm doğrusu! Kendisine tavsiyem, daha önce yaptığı gibi mevcut konjonktürü iyi değerlendirmesi ve kendisine yakışacak en pragmatik kararı alması. Spor sayfaları artık ona dar gelir. Hem Yılmaz Özdil’den neyi eksik? Milliyetçilikse milliyetçilik, sığlıksa sığlık. Kötü müzikle yetinmedi, kötü spor yazarlığına geçti. Kötü siyaset yazarlığına atlaması için önünde durabilecek bir engel tanımıyorum. Serde damatlık da var hem. Yazarlık yok gerçi ama sorun değil. Ben ona formülü vereyim: “Biz buradayız gitmeyiz/Ülkemizi bekleriz/Karşı çıkan olursa/...” tarzı şarkılar yazıyordu ya, aynısını düzyazıya döksün. 22 tane böyle cümle yazdı mı Özdil’in de tahtını ele geçirir.
Ahmet Kaya, zamanında kendisine ne güzel cevap vermişti: “Ben saatçilerle değil sanatçılarla muhatap olurum.” Zat-ı muhteremin üstüne fazla gitmeyelim. Sonra şarkısında ince bir zekanın ürünü olarak 3 noktayla betimlediği gizli eylemlerini üzerimizde denemeye kalkar maazallah!..
Ragıp Duran’ın tabiriyle ‘Futbolukürdi’ haftanın gündemini oluşturmaya devam ediyor. Gaziantep deplasmanında maruz kaldıkları ırkçı tezahüratları düşünürsek, Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer’in, “Galatasaray maçına çıkmayacağız” tehdidi azdı bile. Fakat haklı isyanına, haksız bir hakem hataları söylemi ve komplo teorileri karıştırması, elini zayıflattı. Zira medya, olayı “ırkçı tezahürat” bağlamından buraya çekti. Manipülasyondaki ustalıklarına diyecek yok. Hafta boyunca birçok yazardan, asıl ırkçılığı ‘bölücü’ Kürtlerin yaptığını anlatan ve Çetin Sümer’in böyle tehditlerle bir yere varamayacağını tavsiye eden yazılar okuduk.
“Kahrolası feodaller” yapmışlardı yine yapacaklarını. Tertemiz, el değmemiş sporumuza siyaset karıştırmışlardı bir kere. Üstelik federasyonun perşembe akşamı açıkladığına göre ortada ırkçı tezahürat falan da yoktu. Diyarbakır’ın cümlesi halüsinasyon görüyordu. Yoksa bu adamlarda bölücülük geni mi vardı kuzum?.. Zaten başkan dedikleri o adam da Amerika’nın Sesi radyosuna “Diyarbakırspor Kürt milletinin takımıdır” açıklamasını yaparak Amerikancılığını, Sorosçuluğunu, bölücülüğünü, ırkçılığını ve tanrıtanımazlığını toptan kanıtlamamış mıydı?.. Diyarbakırspor olsa olsa Dağ Türklerinin takımı olabilirdi. Hem zaten güzeller güzeli İzmir’imizin takımları dururken Diyarbakır’ın ne işi vardı Süper Lig’de?..
Spora siyaset karıştırmaktan mı bahsediyoruz? Kürtleri uyutmak için devletin futbolu kullandığı ve bunun için de Diyarbakırspor’u 2001 yılında ite kaka birinci lige çıkarttığını bilmeyen yok. O zaman devlet politikasıdır diyerek suskun kalan medyanın, kent kendi imkanlarıyla kavrulmaya çalıştığı zaman “Spora siyaset karıştırdılar” diye ağlaması ne kadar inandırıcı? Kaldı ki her deplasman maçında ırkçı saldırılara maruz kalan bir kent takımının kendini savunmak istemesi suç mudur? “Kürt sorununun” çözümünde ne kadar aşama kaydedilirse kaydedilsin, devletin yarattığı bazı reflekslerden arınmak kolay olmuyor. Bugün Kürt mücadelesinin en basit kazanımları dahi yeni bir alana entegre edilmeye çalışılırken zorluklarla karşılaşıyor. Spor alanında yaşadıklarımız ve Diyarbakır’ın olduğu gibi, yani bir Kürt takımı olarak kabulüne gösterilen tepki de bunun bir kanıtı.
Nihayetinde federasyon, “Irkçı tezahürat falan yok, siz yanlış duymuşsunuz” dedi ve Gaziantepspor’a ceza vermedi. Ama asıl bomba gün içerisinde başka bir ceza haberiyle patladı. Radikal’in haberine göre sezon başında “Irkçılığa ve Endüstriyel Futbola Karşı Futbol” temalı bir dostluk karşılaşması olarak oynanan Adana Demirspor-Livorno maçında açılan “Güler Zere ölmesin” ve Che, Deniz Gezmiş pankartları yüzünden 10 kişiye toplam 100 bin TL ceza kesildi. Radikal’in okuyucu yorumlarında konuyla alakalı çok manidar bir cümleye rast geldim: “Güler Zere ölmesin pankartı açmanın cezası 100 bin TL, acaba Güler Zere ölsün pankartı açılsa herhangi bir ceza kesilir miydi?” Federasyon bunun cevabını perşembe günü aldığı kararla verdi. Müsterih ol necip Türk milleti, kanser hastası bir kimsenin özgürlüğü için pankart açmak suç, koca bir şehri “terörist” diye damgalamak suç değil. Helal olsun! Size de bu yakışırdı.
‘DAMAT SEN KÜFÜR DE Mİ EDİYORDUN?’
Geçelim haftanın diğer manşetine... Ercan Saatçi’nin bu ülkede bir gazetenin “spor koordinatörü” olmaması gerektiğinin anlaşılabilmesi için ağzından küfür çıkması gerekiyormuş. Bilmem kaç senedir sayısını öğrenmeye korktuğum adet fanatizm ve cehalet kokan yazı yumurtlayan bir adamın, Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden biri aracılığıyla yarattığı tahribatın farkına varılabilmesi için gereken buymuş yani. Neyzen Tevfik’e ithaf edilen o sözlerden biri geliyor aklıma: “Türk milleti gariptir, her lafı kaldırmaz” Devamını da siz getirin bir zahmet.
İşin komik yanı, malum küfür videosu ortaya çıkınca Saatçi’nin, saf altın damattan içgüveysinden hallice statüsüne düşmesi. Köşe yazarlığına devam edecekmiş Ercan Bey ama o da kesin değilmiş. Demek ki bu ülkede “spor koordinatörü” olup olamamanız küfürbazlığınıza kalmış. Ağzı biberlere layık bir küfürbazsanız, koordinatör değil ancak köşe yazarı olabilirsiniz. Ha tabii aynı zamanda genel yayın yönetmeninin de damadı olmalısınız ama bu ayrıntıları geçelim mirim. Şıngır mıngır sosyete!..
Yani sırtını dağlara vermiş Saatçi, bugüne kadar yediği yüzlerce naneyle değil ama tek bir küfürle tu kaka oldu öyle mi? Üzüldüm doğrusu! Kendisine tavsiyem, daha önce yaptığı gibi mevcut konjonktürü iyi değerlendirmesi ve kendisine yakışacak en pragmatik kararı alması. Spor sayfaları artık ona dar gelir. Hem Yılmaz Özdil’den neyi eksik? Milliyetçilikse milliyetçilik, sığlıksa sığlık. Kötü müzikle yetinmedi, kötü spor yazarlığına geçti. Kötü siyaset yazarlığına atlaması için önünde durabilecek bir engel tanımıyorum. Serde damatlık da var hem. Yazarlık yok gerçi ama sorun değil. Ben ona formülü vereyim: “Biz buradayız gitmeyiz/Ülkemizi bekleriz/Karşı çıkan olursa/...” tarzı şarkılar yazıyordu ya, aynısını düzyazıya döksün. 22 tane böyle cümle yazdı mı Özdil’in de tahtını ele geçirir.
Ahmet Kaya, zamanında kendisine ne güzel cevap vermişti: “Ben saatçilerle değil sanatçılarla muhatap olurum.” Zat-ı muhteremin üstüne fazla gitmeyelim. Sonra şarkısında ince bir zekanın ürünü olarak 3 noktayla betimlediği gizli eylemlerini üzerimizde denemeye kalkar maazallah!..
Etiketler:
çetin sümer,
diyarbakırspor,
ercan saatçi,
futbolukürdi,
ragıp duran
Subscribe to:
Posts (Atom)