Monday, January 24, 2011

Sahalarda görmek istediğimiz hareketler...



BU YAZI İLK OLARAK 23 OCAK 2011'DE EVRENSEL GAZETESİNDE YAYINLANMIŞTIR.

Perşembe akşamı Emek Partisi, Cumartesi günü de Devrimci Spor Emekçileri Sendikası (Spor Emek-Sen) sahalarda görmeye alışık olmadığımız eylemler düzenledi. Başbakanın Türk Telekom Arena Stadyumunun açılışında ıslıklanmasının ardından yeniden su yüzüne çıkan AKP otokratlığına bir tepki olarak vuku bulan bu protestolar hep tekrarladığımız bir arzunun yavaş yavaş gerçekleştiğine delalet: Tribünlerin ve topyekün sportif alanın politik mücadeleye eklemlenmesi.

“Sporun, tribünlerin ne işi var politik mücadeleyle” diye soranlar olabilir. Dünyanın dört bir yanında milyarlarca dolarlık endüstriler yaratan spor, kapitalist zihniyetin enternasyonal anlamda örgütlenmesi ve kendisini meşru kılmasında önemli roller oynamaktadır. Basit bir alt lig karşılaşmasından olimpiyatlara kadar bu böyledir.

En basitinden işe “Recep Tayyip Erdoğan neden o stadyumdaydı?”, “TOKİ neden Galatasaray’a stadyum inşa ettirdi?”, “Başbakan neden hiçbir gerçek demokrasi mücadelesinde göstermediği o sihirli politik iradesini stadyumu Galatasaray’a kazandırma noktasında gösterdi” gibi soruları sorarak başlayabiliriz. Spor, ülkemizde de futbol, toplumsal kültürün en önemli bileşenlerinden biri ve Bağış Erten’in de isabetli bir şekilde dile getirdiği üzere ‘80’lerden bu yana artık sadece bir alt kültür olmanın çok ötesine geçmiş vaziyette.

Bu elbette düzenin tercih ettiği bir durum çünkü kapitalizm gündelik örgütlenmesinde dahi sporu ve sporun kitleselliğini kullanmayı çok iyi beceriyor. Örneğin bugün felaket dönemleri haricinde kimse yüz milyonlarca dolarlık stadyumların halkın ne işine yarayacağını sorgulamıyor.

ABD’de New Orleans şehrinin kaderi bunun en güzel örneklerinden biridir. Bush hükümeti ve Louisiana eyaleti yönetimi Katrina Kasırgası sonrası Superdome Stadyumu’nun yenilenmesine yüz milyonlarca dolar harcarken halk altyapı yetersizliği sebebiyle sellerle boğuşuyordu. Kitleler bu dönemde tepkisini gösterdi ama artık çok geçti ve tadilat sonrası Superdome’un ışıltıları halkın sefaletini, muhalefetini gölgelemeyi başardı. “Bir dahaki felakete inşallah” demek gerekiyor galiba! Halkın parasını halkın ihtiyaçları dışında her şeye harcamak ve bunu meşru kılabilmek önemli bir politik gücün göstergesidir. Kapitalizm sporun bu gücünü her alanda kullanır: milliyetçiliği, cinsiyetçiliği, sınıfsal ayrımcılığı spor aracılığıyla yeniden üretir ve benim sıkça kullandığım bir tabirle sporu sosyal adaletsizliğin kalesi haline getirir.

Düzenin bu politikalarının ters teptiği örnekler var mıdır? Tabii ki. En yakın örnek Güney Afrika. Gelir dağılımı eşitsizliğinin ve konut sorunun felaket boyutlarda olduğu ülkenin milyarlarca dolar harcayarak düzenlediği dünya kupası bugün ülkede hayli güçlü bir toplumsal muhalefet haline dönüşen “Gecekondu İsyanları”nın ivmelenmesinde önemli bir rol oynadı. Güney Afrika, dünya kupası için 3 milyar dolara yakın para harcadı. 5 stadyum inşa etti, 5’ini de yeniledi. Bugün o stadyumların hepsi sinek avlıyor ve Anglo Saksonların tabiriyle “Beyaz Fil”lere dönüşmüş, tamamen atıllaşmış durumda. Peki ne oldu da Güney Afrika örneğinde spor üzerinden halka uygulanan zulüm bir politik mücadele nesnesi haline geldi? Elbette toplumsal muhalefetin başkaldırmasıyla.

Kimsenin ağzından düşürmediği, artık çocukların bile bildiği, klişeleşen gerçekler var: “Spor bir endüstridir” ve “Futbol asla sadece futbol değildir.” İşte tam da öyle olduğu için toplumsal muhalefetin spor üzerinden de örgütlenmesinde hiçbir beis, hiçbir gariplik yoktur. Hatta olması gereken budur. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Düzen, sporu kendi örgütlenmesi için dibine kadar kullanıyorken buna karşı çıkmak düzen karşıtlarının görevidir. Elbette biz spor kullanılarak meşrulaştırılan sosyal adaletsizliğe, yaygınlaştırılan milliyetçilik ve cinsiyetçiliğe karşı çıkacağız.

İktidarların bu kadar ciddiye aldığı bir alanı boş bırakmak olur mu? Güney Afrikalı Merhum Aktivist, Şair-Yazar Dennis Brutus’a ait olan ve daha önce de alıntıladığım bir cümle var : “Sporun gücünü ve sahip olduğu etki alanını inkar edemeyiz. Spor devasa bir mücadele alanıdır ve burada söylediğiniz her söz megafona söylenmişçesine büyük bir etki yaratır.”

Siyasi partiler ve sendikalar neden bir futbol maçında yaşananlar üzerinden eylem yapıyor? Cevabı başta sorduğumuz soruların cevabı aslında. Çünkü spor, düzenin örgütlenmesi ve kendini yeniden üretmesi için muazzam bir alan ve muhalifler bu alana müdahil olmadıkları müddetçe egemenlerin yarattığı koşullarda top sektirmeye devam ederler. Biz edilgen bir biçimde top sektirmenin değil organize gelişen bir atağın sonucunda bacak arasından gol atmanın peşindeyiz.

No comments: